Prens Sabahaddin, Sami Paşazade Sezai ve Ömer Naci Bey
Prens Sabahaddin, Sami Paşazade Sezai ve Ömer Naci Bey Hakkında Kısa Malumat
Türkiye tarihinde hiçbir zaman silinemeyecek kadar kara bir leke bırakarak öbür dünyaya giden Ali Kemal dahi 1896 senesine doğru Suriye’den Fransa’ya kaçmıştı. O, İstanbul’daki uygunsuz harekatından dolayı Haleb’e nefi edilmişti. Oradan bir çaresini bularak kapağı Paris’e atmıştı. Fakat oradaki tarzı hareketi ve arkadaşlarına karşı oynadığı çirkin oyunlar kendisinin nasıl bir akibete duçar olacağını daha o zamandan belli ediyordu. Karilerimiz Ali Kemal’in ne tiynette bir adam olduğunu, Meşrutiyet’ten evvel Avrupa’da nasıl yaşadığını ve hangi tarafta menfaat görürse nasıl o tarafa derhal meylettiğini o devirlerde yazılmış olan mektupları da okuyarak anlayacaklardır.
Paris’te arz-ı endam eden zevat arasında tabii Prens Sebahaddin Bey de vardı. Prens Sebahaddin ve Lütfullah Beyler Damat Mahmut Nedim Paşa’nın oğullarıdır. Mahmut Nedim Paşa Abdülhamid’ten bir imtiyaz istemişti, fakat bu imtiyazı alamamıştı. Bundan muğber olduğu için Avrupa’ya kaçmıştı. Oğulları da beraberin de idi. Bu aile içinde İttihat ve Terakki tarihinde büyük bir rol oynamağa muvaffak olan Prens Sebahaddin Bey olmuştur. O’nun tevsii mezuniyet ve adem-i merkeziyet meseleleri etrafında dönen münakaşaları sırası geldikçe o zamanlarda yazılmış olan mektuplardan ve neşredilmiş olan beyannamelerden anlayacağımız için kendisini şimdilik kısaca tefrikamızın kahramanları meyanında takdim ediyoruz.
Paris’te İttihat ve Terakki ile beraber çalışan Şurayı Ümmet intişarında büyük hizmeti dokunan nezih simalardan birisi de Edip Sezai Bey’dir. Sezai Bey, Osmanlı Devleti ricalinden Sami Paşa’nın mahdumudur. 1854 senesinde İstanbul’da doğmuştur. Pederinin nezareti altında hususi muallimlerden ders alarak tahsil etmiştir. Henüz 18 yaşında iken neşrettiği bazı edebi makaleler o zamanın pek ziyade nazar-ı dikkate celp etmiş ve Çamlıca ünvanlı bir edebi tasviri bilhassa takdire mazhar olmuştu. Sezai Bey yine o esnada Şir namile bir tiyatro kitabı yazmış ve bastırmıştı.
Sezai Bey, henüz yirmi yaşında iken Londra Sefareti İkinci Kitabeti’ne tayin olunarak üç buçuk sene orada kalmıştı. Ondan sonra memuriyetinden infisal ederek İstanbul’a dönmüştü. Bu defa kendisi Viyana Sefareti Katipliği’ne tayin edilmişse de kabul etmediği için Babıâli hukuk müşavirliği muavinliğine memur edilmişti. Bu esnada neşrettiği Sergüzeşt namındaki romanı da nadir asar-ı edebiyeden addedilerek büyük bir rağbete mazhar olmuştu. Sezai Bey bundan sonra Türkçe’de ilk defa olarak Kücük şeyler namındaki küçük hikayelerini neşretmiş ve bunu da Rümuzüledep isimli diğer bir kitabı takip eylemişti.
Sezai Bey, bu dört eseriyle o devirde kendisini birinci sınıf edipler derecesine kadar yükseltmeğe muvaffak olmuştu. Fakat İstanbul matbuatındaki sansürün tazyikinden dolayı uzun müddet bir şey yazamamıştı. Nihayet zulüm ve istibdat içinde çırpınan vatanından ayrılmağa mecbur olarak Paris’e gitmiş ve Terakki ve İttihat Cemiyeti’ne ittihak eylemişti. Cemiyet’e intisabından sonra Cemiyet’in Türkçe naşir-i efkarı olan Şurayı Ümmet Gazetesi’nin başmuharrirliğini deruhle etmiş, cemiyet erkan-ı esasiyesinden olmuş ve Türk matbuatı kısmına riyaset eylemişti. Ahmet Rıza Bey gibi Sezai Bey dahi Abdülhamid’in yüksek tekliflerini ayaklarile çiğneyerek uzun müddet bu cemiyet mesleğine devam eylemişti.
Selanik’te teşekkül eden Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin Paris’teki cemiyetle müştereken hareket ettiğini yazmıştı. Bu Cemiyet’in müessis azası yüz kişiydi. Bu aza meyanında meşhur hatip Ömer Naci Bey’de bulunuyordu. Hiçbir yerde uzun müddet oturamayan ve daima dolaşmak isteyen bu zatta Meşrutiyet’in ilanından bir iki sene evvel bir gün Selanik’ten vapura binerek Fransa’ya kaçmış ve Paris’e giderek oradaki müstakbel ittihatçılara iltihak eylemişti. Fakat Ömer Naci, oralarda da uzun zaman kalamamış ve Abdülhamid’in istipdadına karşı mücadele etmek için Batum tarikile İran’a kadar gitmişti. Ömer Naci Bey’in bu seyahatleri esnasında Paris’teki ve Selanik’teki arkadaşlarına gönderdiği mektupları sırası geldikçe okuyarak onun da neler yaptığını ve yapmak istediğini öğreneceksiniz.
Paris’te uğraşan ve çalışan, sonuna kadar sebat eden ve Abdülhamid’e inanarak memleketine geri dönen, şimdiye kadar ölen veya sağ kalan zevatı birer birer saymağa ve tanıtmağa imkan yoktur. Onun için bir çoklarını sırası geldikçe zikretmeğe mecbur kalacağımız yalnız sonuncu olarak Doktor Bahattin Şakir Bey’den bahsederek ondan sonra Avrupa’daki Genç Türklük vekayiine, İttihat ve Terakki’ye, bunun neden dolayı olduğuna, Meşrutiyet’e kadar devam eden hadisata ve Meşrutiyet’in ilk senelerinden geçen vak’alara naklikelam edeceğiz.