Sait Elçi ve Dr. Sait (Şıvan) Olayı
PSK Lideri Kemal Burkay:
“Sait Elçi ve Dr. Sait (Şıvan) Olayı”
12 Mart darbesinin ardından güneye sığınan Sait Elçi ve iki arkadaşı, bir takım oyunlarla Şıvan’ın orada oluşturduğu üsse götürülmüş ve orada öldürülmüşlerdi. Bunun ardından ise, bu olay nedeniyle Şıvan ve arkadaşları, KDP yönetimi tarafından yargılanmış, Şıvan, Hasan Yıkılmış (Brüsk) ve Hasan Buluttekin kurşuna dizilmişler, kampları ise dağıtılmıştı. Buhterem bu olay nedeniyle, Ömer Çetin’i suçluyor ve bu işte baş rolü oynayanlardan biri o iken, ağa oğlu olduğu için paçayı kurtardığını, onun yerine günahsız Brüsk’ün kurban seçildiğini söylüyordu.
Bu olayı daha sonra, biraz farklı anlatımlarla Ahmet Aras’tan, Doktor Faik Savaş’tan ve Soro lakaplı Nazmi Balkaş’tan da dinledim. Ahmet kampa bu olaydan sonra gitmişti. Ama Soro olay sırasında orada idi. Faik Savaş ise, Elçi ve arkadaşlarının öldürülüşü sırasında orada olmamakla birlikte, bir–hayli bilgi sahibiydi. Her biri, Şıvan’la ilişkisine uygun olarak bu olay farklı biçimde anlatıyordu.
Anlatılanlardan ortaya çıkan tablo şuydu: Şıvan, başlangıçta kendi planını, yani Kuzey parçasında silahlı mücadele başlatma düşüncesini KDP’den gizlemişti. Çünkü KDP, özellikle de lider Barzani, Kürdistan’ın Türkiye ve İran kesiminde herhangi bir silahlı eylem istemiyor, bunun güneydeki direnişi de güç duruma düşüreceğini düşünüyordu ve bu yabana atılır bir düşünce değildi. Barzani iyi taktisyendi, aynı anda birkaç cephede savaşılamayacağını bilirdi.
Bu nedenle İran Kürtlerinin de aynı dönemde Şah rejimine karşı silahlı eylem başlatma girişimlerine karşı çıkmış, onlardan bazılarını cezalandırmıştı. Barzani Irak’a karşı yürüttüğü mücadelede İran Şahı’ndan destek alıyordu. Yine Türkiye sınırından da, illegal biçimde ve tümüyle yöredeki Kürt halkının desteğiyle de olsa, geliş geçiş ve lojistik bakımından yararlanıyordu. Bu nedenle Barzani, Türkiye’nin sınırda daha sıkı önlemler almasına yol açacak kışkırtıcı eylemlerden kaçınıyordu. Şıvan, doktor olarak yaptığı hizmetlerle Güney’de savaşçılar ve halk arasında büyük sempati toplamıştı. Bir ara Barzani’yi ziyaret ederek bir üs açma isteminde bulunmuş, ancak Barzani buna öfkelenmiş ve bir daha böyle bir şey duymayayım diye onu terslemiş. Daha sonra ise, KDP’nin rızası dışında herhangi bir eyleme girişmemek, yalnızca barınmak koşuluyla kendilerine bir yer verilmiş. Ama Şıvan burada, kadrolarını eğitmeye ve alttan alta partizan savaşı hazırlığına başlamış. Faik Savaş, bu nedenle onunla ters düştüğünü, sık sık tartıştıklarını ve sonunda oradan ayrıldığını söylüyordu.
Sait Elçi 12 Mart’ın ardından güneye geçince, Şıvan bunu haber alır almaz Zaho’ya gitmiş ve bölgedeki KDP komutanı İsa Suvar’dan onu ve iki arkadaşını teslim alarak kaldığı üsse götürmüş. Kimilerine göre Zaho’da dostça kucaklamışlar; ama Şıvan kendi bölgesine ulaşır ulaşmaz Sait’i tutuklamış. Bir süre sonra da, bir–iki arkadaşıyla birlikte, ötekilerden habersiz kurşuna dizip gömmüş. Bunun bir nedeni, Türkiye KDP içinde ikisi arasındaki liderlik çekişmesi olabilir. Ama bazılarına göre Sait Elçi, Şıvan’ın Irak KDP liderliğinden habersiz giriştiği silahlı eylem hazırlığını Barzani’ye iletecekti. Bu Şıvan’ın sonu olurdu. Çünkü Şıvan, Türkiye Kürdistan’ında partizan savaşı başlatma niyetini KDP üst yönetiminden gizlemişti. Bazı arkadaşlarına “buradan gemilerimizi yakıp çıkacağız, eğer yenilirsek Sovyetlere sığınırız’ demişti.
Dolayısıyla Şıvan, Elçi’yi ortadan kaldırarak bu konuda KDP üst yönetiminin bilgilenmesini önlemeye çalıştı. KDPnin bölge komutanı İsa Suvar ise, iyi ilişkileri nedeniyle bu konuda Şıvan’a yardımcı oldu. Elçi’nin Zaho’ya gelişinden Şıvan’ı haberdar etti ve gelip onu almasını sağladı.
Ne var ki, bu olay uzun süre gizlenemedi. Olup bitenler KDP üst yöneticilerinin kulağına gitti. Onlar bir soruşturma heyeti görevlendirip olayı meydana çıkardılar. Şıvan ve bir bölüm arkadaşı tutuklanıp sorguya çekildiler. Dr. Faik’in anlattığına göre; Şıvan önce olayı inkar etti, ama olayın bazı tanıkları konuşup mezarlar da ortaya çıkınca, bu kez hata yaptığını, ama çoluk çocuk sahibi olduğunu söyleyerek Barzani’den af talebinde bulundu. Ancak bu bir işe yaramadı ve bir tür kısasa kısas anlayışıyla kendisi ve iki arkadaşı kurşuna dizildiler, kamp ise dağıtıldı.
Daha sonra, 1974 yazında Lübnan’da görüştüğüm Nazmi Balkaş, böylesine ayrıntılara girmedi ve Şıvan’ın birçok arkadaşı gibi, bildiklerini anlatmak istemedi. Ama ondan da edindiğim izlenim, bu olayda Şıvan’ın kusurlu olduğuydu.
Şıvan’ın kimi arkadaşları bu olayda KDP yönetimini suçladılar. Onlara göre Barzani dahil, KDP üst yönetimi, Türkiye’yi memnun etmek için böyle bir plan uyguladı: Önce Şıvan’ı görevlendirip, yada ona yeşil ışık yakıp Sait Elçi ve iki arkadaşını öldürttü, arkasından da bunu bahane ederek Şıvan’ı tasfiye etti. Ancak, bu türden bir komplo teorisinin gerçeğe uygun olduğu kanısında değilim. KDP yönetimi Sait Elçi’den şikayetçi değildi, onu ve arkadaşlarını ortadan kaldırması için bir neden yoktu. Şıvan’ı ise, üssünü dağıtarak her an tesirsiz hale getirebilir, hatta eğer KDP için olup bitti niteliğinde sakıncalı işlere giriştiği kanısında ise, doğrudan bu gerekçeyle cezalandırabilirdi.
Kanımca KDP yönetimi, hem kendi bölgesinde Sait Elçi ve arkadaşlarını öldürdüğü, hem de KDP’den habersiz ve onu güç durumda bırakacak olan, Kuzey’de partizan savaşı başlatma girişiminden dolayı Şıvan ve arkadaşlarını cezalandırdı, kamplarını da dağıttı.