Bektaşilik Erkanı

Semah, saz ve sâzendâr

Semah, saz ve sâzendâr

Cem törenlerinin önemli ritüellerinden birisi olan semah, vecde gelen müridin bir coşkusudur. Vecd haline geçebilmek için bâzan bir başlangıç bâzan da vecd halinin tabii bir bir sonucudur. Bazılarının zannettiği gibi folklorik bir olay değildir. Mevlevilerin sema’sı ile semah arasında bir çok benzerlikler göze çarpmaktadır.  “Semah, yazılışta, son harf eski Türkçe’mizdeki ‘ayn’ harfi ile yazılmakta ve Mevlevi sema’ından ayırmak için de semah şeklinde söylenmektedir. Her ikisi de aynı anlamdadır.”
Alevî ve Bektaşîlere göre Semah, Kırklar Meclisi’nde Kırkların vecd haline geçerek Allah aşkıyla dönmelerinden kaynaklanmaktadır. Alevî-Bektaşî inanışına göre semah, Hz. Muhammed (s.)’in mi’rac dönüşü Kırklar Meclisi’nde Kırklarla semah dönmesinin anılması ve o coşkunun yaşanmasıdır. Bele bağlanan şed ve tığbentler ise, Hz. Peygamber’in kırk parçaya bölünmüş olan sarığının kırklar tarafından bellerine bağlanmasının bir nişanesidir.
Ankara’da kurulu bulunan Aydos Vakfı bünyesinde çalışmalarını sürdüren Yöre Alevîliğini Araştırma ve Tanıtma Komisyonu’na göre semah; cem ayinlerinde saz ve nefes eşliğinde dönülerek yapılan bir ibadet şeklidir. Allah’a ulaşma yollarından birisi olarak kabul edilir. Cem âyini dışında, düğünlerde ve muhtelif toplantılarda semah yapılması günah kabul edilir ve kesinlikle abdestsiz dönülmez.
Semah’la anlatılmak istenen, her şeyin merkezinde Allah’ın olduğudur. “Semah oynanmaz, dönülür. Çünkü semahta ana tema dönmedir. Bu dönme, hem kişinin kendisinde, hem de çevresi ile olan bağlantısında söz konusudur. Kişi kendi ekseni etrafında döndüğü gibi, diğer dönenlerle birlikte de bir yörüngede döner. Bu yörüngenin simgesel merkezinde ise, Tanrı vardır. Bu dönüş, kişiyi benliği dışına taşıyarak semâda ve zeminde olan cümle yaratılmışlarla bütünleştirerek Yüce Yaratıcı olan Allah’a ulaştırmayı amaçlar.”
Bektaşîlik’te semah olarak adlandırılan saz ve nefesler eşliğinde gerçekleştirilen dönme olayı, Tasavvuf literatüründe “semâ” olarak yerini alır. Tasavvuf klasikleri olarak bilinen eserlerin hemen hemen hepsinde semâ için ayrı bir bölüm açılmış ve semâın hükmü tartışılmıştır.
Semâ, kulağa hoş gelen sesleri algılamak, işitmek, dinlemek anlamındadır. Şiir, ilahi dinlemek ve dinleme esnasında vecde gelip kendini tutamayarak sağa sola bir takım hareketler yapmaktır.  Semâ’nın musiki dinle-yerek de yapıldığı bilinmektedir. Camilerin dışında, tekkelerin yapılmasının sebeblerinden birisi de, sema ve zikir esnasında kullanılan musiki aletlerinin câmilere girmesine iyi gözle bakılmadığındandır.
Ebu Nasr Serrac Tûsi, El- Lümas’ında semâ ile ilgili mutasavvıfların görüşlerini zikrederek semâ’dan maksadın dinlenilen hoş nağmelerle keyiflenerek lezzet almak olmadığını, vecd ve zikir olarak kalblerde mevcut bulunan şeylerin dinlenilen şeylerle güçlenmesi olduğunu söyler.
Sühreverdi Avarif’ül Maarif’inde, semâ’yı rededenlerin sünneti seniyyeden habersiz olduklarını belirterek kişinin nefsini rahatlatmak maksadıyla bile sema yapabileceğini ifade etmektedir. Ancak bu tür sema da bir sevap umulamayacağını da eklemektedir.
İmam-ı Gazali, İhyâ-ı Ulum’id-Din ve Kimya-ı Saadet isimli eserlerinde semâ konusunu ele alarak semâ ile ilgili görüşleri toplamıştır. Bunları değerlendiren Gazâli; semâ, eğer sufli duyguları uyandırıyorsa yasak ulvi duyguları uyandırıyorsa serbesttir görüşüne varmıştır.
Semah, semâ’nın Bektaşîlik’teki versiyonundan başka bir şey değildir. Zâkir tarafından bağlama eşliğinde nefesler okunurken dönülür. Bağlama, Türklerin eski gelenek ve göreneklerinde, şaman âyinlerinde yer alan kopuz’un gelişmiş halinden başka bir şey değildir. “Bağlamanın atası, Dede Korkut hikayelerinde adı çok sık olarak geçen kopuzdur. Yaklaşık iki bin yıllık bir geçmişi olan ve birden çok telli saz türünü kapsayan kopuz, Orta Asya’daki Türk boyları tarafından kullanılmış, ilk zamanlar o bölgenin gezginci ozanları aracılığıyla, Anadolu’ya gelmiştir. Bölgede yaşayan şamanist Türkler, kopuzu kutsal kabul etmiş, çalmasını bilmeyeni kendilerinden saymamıştır. Hatta savaşlarda belinde kopuz olan savaşcıya düşmanın el sürmediği söylenirmiş.”
Alevî-Bektaşî köylerinde görülen bağlamaya olan özel ilgi de bağlamaya böyle bir kutsallık izafe edilmesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü bağlama, geleneklerinin en önemli taşıyıcılarından birisi olarak görülmektedir. Bağlamaya olan bu özel ilgi, müzik literatürümüze Alevî müziği tabirini sokmuştur.
Fuad Köprülü, kopuz’un eski Türk âyinlerinde kullanıldığını belirterek, kopuz’la ilgili görüşlerini şöyle ifade etmektedir: “Her milletin ilk nağmelerini terennüme mahsus bir milli bir sazı vardır ki, esatirine girer ve hâtırası asırlarca saklanır. İşte en eski Türk baksı-ozan’larının sagu’lar, destanlar okunurken yahut diğer yarı dini âyinlerde kullandıkları en eski milli musiki aleti kopuz’dur”.
“10. yüzyıldan sonra Türk boylarının Anadolu’ya yerleşmesiyle, kopuz’dan türeyen ve yakın zamana kadar kimi yörelerde rastlanan iki telli, ‘Türkmen dütarları’ çalınmaya başlanır. Tarihçi Hammer’e göre 15. yüzyılda uzun saplı bir kopuz türü olan ‘kolca kopuz’a ilk kez madeni tel Anadolu’da takılır. Böylece kopuzdan bağlamaya geçiş enstürümanı olan’ ‘çöğür’ün ilk adımı atılmıştır. Evliya Çelebi’ye göre Çöğür, ilk kez Kütahya’da yapılır. Kopuz’un deri olan göğsü madensel telin basıncını karşılayabilmek için ahşaba dönüştürülmüş, sapı uzatılmış ve perde takılmıştır. Beş kıl telli Çöğür, madensel telli, (üçerden dört guruplu, on iki telli) büyük gövdeli, uzun saplı bir çalgıya dönüşmüştür. Günümüzde çöğür, orta boy bağlamadan küçük bir sazdır.
‘Tüm bunlar olurken, beş telli kopuzun da, Mevlana Celaleddin-i Rumi tarafından ‘altı telli şeştar'(şeşhane) haline getirildiği sanılmaktadır. ‘Şeştar’ sözcüğü Yunus Emre’nin şiirlerinde de geçer. Evliya Çelebi’ye göre kopuz, Şeşhane’nin yavrusudur”. Mevlevilikte ney ve rebab neyse Bektaşîlikteki bağlama da odur.
Alevî ve Bektaşîler cem törenlerinde Zâkir’in kendisine kutsallık izafe edilen bağlamasıyla coşmakta ve Zakir’in okuduğu nefeslerle coşarak sema etmektedirler. Bu semâ’ ya da semah adı verilmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!