SGÖ’lüler Dev–Genç’in SGÖ baskınını anlatıyor
SGÖ’lüler Dev–Genç’in SGÖ baskınını anlatıyor
Dev–Genç’in Ankara’daki SGÖ baskını üzerine, İstanbul SGÖ mensupları 14 Haziran 1970 Pazar günü bir basın toplantısı düzenleyerek Dev–Genç’in yaptığı baskını kınamışlardı. SGÖ’nün açıklaması aynen şöyleydi:
Türkiye Sosyalist hareketi ikili bir saldırıyla karşı karşıyadır. Bir yanda burjuvazi açıkça hücum borusu çalarken; öte yandan sosyalist mücadelemiz maskeli haydutlar eliyle arkadan hançerlenmek üzeredir. İki yıldan bu yana sosyalist saflara etkin bir biçimde ve sinsice sokulan Milli Demokratik Devrim hareketi artık gerçek yüzünü göstermekten sakınmamaktadır. Önceleri Türkiye İşçi Partisi’ni yıpratmak, kapitalizme karşı mücadeleyi yasaklayarak ve ‘önce bağımsızlık sonra sosyalizm’ diyerek işe başlayan provokatörler, artık burjuvasının himayesi altında zorbalık gösterilerine çoktan başlamışlardır. Son birkaç yılın olaylarını birazcık hatırlayanlar, MDD hareketinin hangi teorik kılıflar takınarak, nasıl başlayıp nerelere kadar uzandığını kolayca göreceklerdir. İşte o günlerden bu yana devrimci (!) terör düşkünü zorbalar işi daha da azıttılar. Son bir ay içinde İzmir’de, İzmit’te, Antalya, Manisa ve Eskişehir’de uğradıkları hezimetin hırçınlığıyla etrafa yeniden saldırmaya başladılar. Anarşizmin gözü dönmüş kurbanları silahlarını sosyalistlerin üzerine çevirdiler. Tuttukları yolun çıkmazlığını gören zorbalar, sol dergileri basmaktan ferdiyetçi terörizme kadar her türlü pervasızlığı denemeye başladılar. Geçtiğimiz hafta içinde, ortaya çıkan olaylar, MDD sapmasının sosyalizm için ne büyük baş belası olduğunu açıkça belgelemiştir. Burjuvazinin şemsiyesi altında meydanı boş bulan yüz kişilik MDD güruhu tarafından Sosyalist Gençlik Örgütü hücuma uğramıştır. Örgütte az sayıda arkadaşımızın bulunmasını fırsat bilen terörist kabadayılar sürü halinde binaya girmiş ve arkadaşlarımızın üzerlerine çullanmışlardır. Her türlü insani özden yoksun zorbalar, ‘Eğer bir daha parti kongrelerine katılırsanız sizi daha beter ederiz’ diye de akıllarınca gözdağı vermişlerdir. TİP Genel Merkezini basacaklarını ve Aren ile Boran’ı yüzlerini dümdüz edeceklerini söyleyerek iman tazelemişlerdir. SGÖ’yü basanların büyük bir kısmı ne yaptığının farkında olmayan aldatılmış gençlerdi. Sosyalist gençlik eylemlerini boğazlayan aktörlerin kışkırtmalarıyla devrimcilere saldırdıklarını bilmiyorlardı bile. Bilmiyorlardı ki döktükleri kan sosyalist kandır. Ve bilmiyorlardı ki gözü kapalı mücadelenin varacağı yer kendilerinin de mezarı olacaktır. MDD’ci sosyal faşistler MHP’li faşistlere taş çıkaracak kadar başarılı çalışıyorlar. ‘Devrimci terör’ adı altında Dev–Genç’in lideri burjuvanın değirmenine su taşıyorlar. Artık yenileri öylesine ustalık kazandı ki, eskilerine hiçbir iş bırakmıyorlar. Paralı polisler, gönüllü ajan–provokatörlerin yanında sosyalizm düşmanlığında yaya kalıyor. Saflarına yeni unsurların katıldığını gören egemen sınıflar ellerine kına yaksalar yeridir. Bütün devrimciler ve aldatılmış MDD’ciler unutmasınlar ki, sosyalist mücadele faşizme karşı savaş içinde güçlenir. Biz sosyalistler bu saldırılarla ilk defa karşılaşmıyoruz. Akhisar’da, Ödemiş’te, Bursa’da, Kayseri’de, Erzurum’da, Eskişehir’de, Sincan’da… yani kısaca Türkiye’nin her tarafında, burjuvazinin örgütleyip üzerimize yolladığı saldırganları biz TİP’liler ilk defa görmüyoruz. Bizim kongrelerimiz ilk defa basılmıyor. Ve bizim partimizin binalarını ilk defa korumuyoruz. Nasıl Dönüşüm olaylarında faşistler geriletilmişse; nasıl burjuvazinin faşist yasaları kötürüm edilmişse; aynı şekilde maskeli zorbalar da öylesine yenilecektir. Biz sosyalistler gücümüzü emekten, bilincimizi bilimsel sosyalizmden alırız. Bu gücün ve bu bilincin karşısında yıkılmayacak duvarları henüz tarih tanımadı. Bütün sosyalizm düşmanları hele saldırılarınızı yoğunlaştırın! Kızılı gören azgın boğalar gibi saldırın hele! İşte o zaman devrimci şiddetin ne olduğunu iyi öğreneceksiniz. İşte o zaman sosyalistleri iyi tanıyacaksınız. Ve işte o zaman, siz üniversite sıralarında devrimcilik oynayan şarlatanlar. Sosyalist Devrimcilere saldırmanın tekin olmadığını anlayacaksınız. Kahrolsun sosyalist devrim düşmanları. Yaşasın sosyalist mücadelenin zaferi.
SGÖ Genel Başkanlarından MUHARREM KILIÇ:
Biz SGÖ’lüler TİP kongrelerinin güvenliğini sağlamaya çalışıyorduk
16 Haziran 1970 günü gecesi, SGÖ’de oturmuş İstanbul’daki olayları değerlendiriyoruz. Ayaklanma var, bir çok kişi öldü deniliyor. İstanbul’da sıkıyönetim ilan edilmiş. Gece yarısı SGÖ’den çıktık. Toplantıda bulunan arkadaşlar, gideceği yöne dağıldı. SBF yurdunda kalan dört kişi, yurda gittik. SBF’nin ana kapısından geçtik. Tam yurda gireceğiz, TDGF’liler, yurdun çatısından projektörleri üzerimize çevirdiler ve içimizden bir arkadaşımızın ismini vererek ‘Mustafa Güçlü, kaçma geliyoruz’, dilerek, hoparlörle seslendiler. Başlarında Atilla Sarp var. Biz, 3 arkadaşı silahla enterne ettiler. Mustafa Güçlü’yü alıp götürdüler. Garip bir durum. Atilla Sarp’a sordum:
– Atilla bu neyin nesidir, ne yapmaya çalışıyorsunuz?
– O, Manisa TİP kongresinde bana çok kötü şeyler yaptı. Haddini bildireceğiz.
Biz, SGÖ olarak TİP kongrelerinin güvenliğini sağlamaya geliyoruz. Pek çok kere gittik. Kapıda güvenlik ekibi olarak bulunuyoruz. Eğer, bir saldırı ya da delege olmayan biri içeri girmeye kalkarsa onu engellemeye, karşı durmaya çalışıyoruz. Bize verilen talimat bu. Güya, Manisa’daki kongrede, Atilla Sarp ve arkadaşları, grup halinde gelmişler, kapıda güvenlik ekibi olarak bulunan Mustafa Güçlü, bunları içeri almıyor. Atilla Sarp da buna içerlemiş. Neyse, Mustafa Güçlü, geldi. İçerde dövmüşler. Bizi de serbest bıraktılar. 3 arkadaş yurttaki odamıza çıktık. Ne görelim? Odamız kendilerine devrimci diyenler tarafından talan ve tahrip edilmiş. Mecburen yurttan ayrılıp, paramız olmamasına rağmen bir ev kiralamak zorunda kaldık Mehmet Ali Uğur, Ali Yılmaz, ben ve Mustafa Güçlü tarafından.
SGÖ Genel Sekreteri Nihat Akseymen’in eşi SGÖ üyesi Merih Akseymen:
Dev–Genç’liler, madem bacınızım, örgütümü basmayın!
Örgütü kurduk, bu kez Dev–Genç’lilerin baskınına uğradık. Onların, üst katımızda bulunan bir örgütünün üyeleri ile dışarıdan gelenler bizi sandviç arası yaptılar. Nihat, Sevinç ve bazı arkadaşlar, SGÖ’nün bulunduğu daireyi kilitleyerek örgütü savundular. Dairenin dışında, saldırganların arasında kalan Erdal Talu arkadaşımız fena halde dayak yedi. O olayda, Erdal ile birlikte arada kalan ben de, Hüseyin Onur, Erdal’a vurdukça ve Erdal’ın ağzından kanlar saçıldıkça, Mahir Çayan’ın göğsünü epey cırmaladığım halde, “bacı” olduğum için paçayı kurtardım. Yıllar yılı bıktığım, ancak dönüp baktığımda bize de epey bulaşmış olduğunun farkına vardığını ve kendimi arındırmak için bilinçli çaba harcadığım bu tutuma karşı o zaman da bağırmıştım: Dev–Genç’liler, madem bacınızım, örgütümü basmayın!
Dev–Genç ile TİP ayrışması derinleştikçe, Dev–Gençliler arasında TİP’in var olma hakkım, TİP’liler arasında Dev–Genç’-lilerin devrimciliğini savunmak giderek zorlaşıyordu. Her ikisi de savunulamayacak kadar yanlışa savruluyordu. Biri kendinden olmayanı dövmeye, ötekisi dövenin devrimciliğini hepten görmezlikten gelmeye başlıyordu. Hayat bizi yanlışlardan yanlış seçmeye zorluyordu. Ve böyle bir seçim yapmak zorunda kalmayı hiç istemeyen Nihat artık fellik fellik TKP’yi arıyordu. Türkiye’ye acilen TKP gerekiyordu.
SGÖ: “Dev–Genç ajan ve saptırıcılarla doludur.”
SGÖ Genel Merkezi 13 Eylül 1970 Pazar günü başını Mahir Çayan’ın çektiği kalabalık bir Dev–Genç’li tarafından ikinci kez basılmıştı. Dev–Genç’liler TİP genel merkeziyle birlikte SGÖ genel merkezini de bastıktan sonra bir çok SGÖ taraftarını da dövmüşler binada ellerine geçirdikleri eşyaları da yanlarında götürmüşlerdi.
SGÖ’lüler, Dev–Genç baskınından sonra yayınlamış oldukları bildiride olayı kınayarak Dev–Genç’i “anarşist bir örgüt” olarak suçlamıştı. Bu tip saldırıların kendilerini yıldırmayacağını söylemişlerdi.
SGÖ, Dev–Genç’le olan husumetlerinin devam ettiği bir süreçte 28–29 Kasım 1970 tarihinde Ankara’da 1. Olağan Kongresini yaptı. Kongrede genel başkanlığa Muharrem Kılıç seçildi. Genel sekreterliğe Gürhan Fişek, genel saymanlığa İhsan Över seçildi. MYK ise şu isimlerden oluşmuştu; Süleyman Coşkun, Mehmet Ali Uğur, Peyami Arıırk, Umur Coşkun.
SGÖ’nün mensup olduğu çevre tarafından çıkartılan EMEK dergisinin Ocak 1971 tarihli 8. sayısında SGÖ kongresinden bahsedilirken “sosyalist hareketin tek gençlik örgütünün SGÖ olduğu” yazısı yer alıyordu. SGÖ 1. Kongresinden bahsedilirken Dev–Genç için “sosyalist gençliğe ayak bağı olan anarşist ve terörist kabadayıların örgütü” ithamı yapılıyordu. SGÖ’lülerin dergisinde ilk ismi FKF daha sonra kısa adı Dev–Genç olan örgütle ilgili yapılan değerlendirmeler şu şekildeydi:
1968 yılında, sosyalist hareketin girdiği bunalım ortamında ve üniversite gençliğinin küçük burjuvalığı temelinde, FKF yavaş yavaş yozlaşmağa ve gerçek fonksiyonunu. unutmaya yüz tutmuştur. Keskin sloganların çekiciliğine her zaman açık olan gençlik ortamı giderek küçük burjuva devrimciliği dernek olan Milli Demokratik Devrimci ideolojinin etkisine girmiştir. FKF yönetimini bu şartlar altında ele geçiren MDD’ciler, gençliğin sosyalist mücadele içindeki yeri ve rolü konusundaki ilkeleri çiğneyerek, sosyalist hareketten kopuk ve başı bozuk eylemlere başlamışlardır. Örgüt içerisinde sosyalist sloganlar yasaklanmış ve soyut bir milliyetçilik akımı gençlik kitlesini sarmıştır. TİP’in, örgüt üyeleri üzerindeki saygınlığı ve etkisi her fırsatta yok edilmeye çalışılmış. Sosyalist Fikir Klüplerinin yöneticilerine işten el çektirilmiş ve 1968 yılının ilk aylarından itibaren örgütün sosyalist üyeleri uydurma gerekçelerle ihraç edilmeye başlanmıştır. Böylece MDD kasırgasının etkisinden kurtulabilen sosyalist gençler. yeniden bir araya gelerek sağlam ve doğru yolda bir gençlik örgütlenmesini başarmak üzere çalışmalara girişmiştir. Özellikle FKF’nin 1969 Ekiminde yapılan 4. Kongresinde resmen tescil edilen MDD hakimiyeti ve anarşizmin FKF’yi sosyalistlikten çıkarması karşısında, bilimsel sosyalizmden taviz vermeyen gençler Sosyalist Gençlik örgütünü kurmuşlardır. SGÖ birinci döneminde, TİP’nin sosyalist yönetime kavuşması ve parti içindeki anti–sosyalist unsurların tasfiyesi görevinde etkin bir şekilde ve yan örgüt olarak çalışmıştır. Öte yandan diğer sosyalist gençleri örgütte birleştirmek üzere çaba göstermiş, çeşitli ilerici yığın eylemlerine katılmıştır. SGÖ gerek TİP tarafından temsil edilen doğru devrim stratejisini benimsemesi, gerekse yan örgüt olmanın bütün sorumluluklarını idrak etmesi bakımından Türkiye gençliğinin biricik sosyalist örgütü olmaya hak kazanmıştır.
Bugün Dev–Genç gençliğin doğal tepki ve eğilimleri önünde sürüklenen, örgüt olarak çürümüş bulunan, Türkiye sosyalist hareketi karşısında düşmanca tavır takınan ve giriştiği eylemlerle her gün daha derin açmazlara düşen bir küçük burjuva örgüttür. Dev–Genç sosyalist gençliğin değil anarşist ve terörist kabadayıların örgütüdür. Ortaya koyduğu eylemler burjuvazinin ekmeğine yağ sürmektedir. Gerek öğrenci kitlesi, gerekse ilerici kamuoyu nazarında Dev–Genç’in sahte devrimciliği ortaya çıkmakta ve bu durum her geçen gün daha çok anlaşılmaktadır.
Dev–Genç ve SGÖ taraftarları 28 Aralık 1970 Pazartesi akşamı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tekrar karşı karşıya geleceklerdi. SGÖ genel başkanı Muharrem Kılıç ve bir grup SGÖ taraftarı Dev–Genç’liler tarafından bıçaklanarak yaralanmışlardı. SGÖ’lüler olay sonrası yaptıkları basın açıklamasında Dev–Genç’i suçlayarak şunları söylüyorlardı;
Hacettepe Üniversitesinde bıçaklanarak ağır yaralanan SGÖ Genel Başkanımız Muharrem Kılıç ve üç arkadaşımızın sağlık durumları iyiye gitmektedir. Kamuoyunu faşizmin gerekliliğine inandırmak için iktidar yeni gösteriler düzenlemektedir. Burjuvazi sahneye koyduğu bu oyunlarda iki gerici gençlik örgütün, Dev–Genç’i ve Ülkü Ocaklarını kullanmaktadır. Dev–Genç’in ilericilikle, demokrasiyle hiçbir ilgisi yoktur. Dev–Genç burjuvazinin emrinde, anti–sosyalist, anti–demokratik eylem veren bir gerici gençlik örgütüdür. Dev–Genç, ajan ve saptırıcılarla doludur. Öldürülen gençlerin de, olayların sorumlusu da Dev–Genç’tir.
SGÖ Merkez Yürütme Kurulu üyesi Peyami Arıırk da, 30 Aralık 1970 günü bir basın toplantısı düzenleyerek son olaylarla ilgili olarak özetle şunları söyler:
Türkiye’deki egemen sınıflar, işçi hareketlerinin artması, düzene başkaldıranların tabanın fazlalaşması karşısında oynanmakta olan oyunun kurallarını değiştirmek zorunda kalmışlardır. Ve burjuvazi son kozu olan faşizmi tezgahlamak istiyor. Son olaylar bu işin yatırımıdır.”
Öte yandan TİP 4. Büyük Kongresinde Boran çevresiyle EMEK çevresi arasında giderek billurlaşan görüş ayrılıkları, SGÖ’yü de etkileyecek ve Borancı, Emekçi ve TKPci gibi çeşitli hiziplerin oluşmasına yol açacaktı. Öyle ki, SGÖ’nün dar anlamda bir öğrenci örgütü olmasını isteyen EMEK kanadı giderek ağırlık kazanacaktı.
SGÖ, 12 Mart’ın ardından Nisan 1971’de tüm öğrenci ve gençlik dernekleri ile birlikte kapatıldı. Kısa yaşamı süresinde parti çalışmalarına yardımcı olmanın dışında, 1970 yılında, “Toplum Polisi Kaldırılmalıdır”, “6. Filo’ya Hayır” türü kampanyalar örgütledi. Ege’de tütün mitinginde boy gösterdi.
12 Mart muhtırasından sonra SGÖ hakkında genel bir dava açılmadı ama SGÖ genel başkanı Muharrem Kılıç “Liseli Gençlik” adlı dergide yazdığı iki ayrı yazıda komünizm propagandası yapmaktan yargılanarak hüküm giydi. Yine SGÖ’nün ilk genel başkanı Mahmut Atilla Arsoy ile bazı SGÖ mensupları kısa süreli göz altına alındılar. SGÖ’lüler Dev–Genç, THKP–C, THKO, TKP/ML, TİİKP gibi toplu örgütsel davalarla yargılanmadılar, büyük soruşturma geçirmediler.”