Sibiryalı Fetihçi Şeybanîler
Sibiryalı Fetihçi Şeybanîler ve
Türkistan Şehri
Büyük Timur, kendi soyu han şeceresinden yani ak budundan gelmediği için, bütün gücüne rağmen kendisini, “emir” unvanıyla adlandırır. Şeybanîler ise Altın Orda Hanlarından Özbek Hanın soyundan gelmekteydiler. Altın Orda Devletinde, Özbek Hanın soyunun idaresine verilen Sibirya’nın Tura şehrinde hüküm sürerken kendilerine bağlı Türk boyları Mengırt, Karakalpak ve Naymanlar ile birlikte Orta Asya’ya gelirler. Şeybanî hanlarının ilki Ebul Hayr Han, 1428 de Tura’da (bugünkü Tobolsk bölgesi) tahta geçer ve 1468 ‘e kadar 40 yıl hüküm sürer.
Ruslar, Altın Orda’nın dağılmasından yaralanıp Sibirya’ya doğru ilerlerken Ebul Hayr Han da, Sibriya’dan kalkıp Sırderya’ya doğru yürür ve tüm Deşt–i Kıpçak’a sahip olur. Bu yıllarda Timurlular, kendi aralarındaki çekişmelerle sürekli güç kaybetmektedirler. Deşt–i Kıpçak’taki Kazaklar ise, önemli bir güçtür. Ebul Hayr Han, Kazakları hakimiyeti altında tutmak isterken hayatını yitirir. Onun yerine oğlu, Muhammet Şeybanî geçer.
Orta Asya’nın önemli aktörlerinden olan Muhammet Şeybanî, hangi hana bağlanacağını bilmeden bir süre, bozkırda at koşturur. Bu sırada Cengiz mirasçısı oldukları iddiasında olan iki han birden hüküm sürmektedir. Daha sonra Şeybanî, Mahmut Han’a bağlanmaya karar verir.
Mahmut Han, bu davranışından dolayı Muhammet Şeybanî’ye, Türkistan Şehrini, 1495 yılında tımar olarak hediye eder ve bu olay Türkistan Şehrinin de, Orta Asya’nın da kaderini değiştirecek kadar önemlidir.
Türkistan Şehrinde merkezini kuran Muhammet Şeybanî, beş yıl sonra yani 1500’de, güneye inerek, Timurluların başkenti Semerkant’ı ele geçirir. Hüseyin Baykara’nın vefatından sonra ise Heratı alır (1507). Böylelikle İran’da hüküm süren Safevi hükümdarı Şah İsmail ile komşuluğu ve aynı zamanda Osmanlılar ile de müttefikliği başlamış olur.
Osmanlı Sultanı Yavuz’un, Şah İsmail’i mağlup edişinde Şeybanîlerin büyük katkıları olur. Aslında Osmanlı ordusundan daha güçlü olan Şah İsmail’in askerleri; batıdan Osmanlı, doğudan ise Şeybanî baskısı altında kalırlar. Yavuz, ordusuyla sefere çıktığında Şeybanîler de Safevi sınırına asker yığarlar. Şah İsmail, ordusunu ikiye bölmek zorunda kalır ve bir kısım askerlerini Şeybanîlere karşı doğuya gönderir; kalanları ile Osmanlının karşısına çıkar. İşte Yavuz, Şah İsmail’i bu ordusuyla yener. Bu Osmanlı– Şeybanî ittifakı iki devlet de yıkılana kadar sürecektir.
Şeybanîlerle birlikte, bölgeye Özbek adı da girmiş olur. Özbek sözü, Özbek Han soyundan gelen Şeybanîlere bağlı halk tarafından benimsenerek, halkın adına dönüşür.
İşte bu dönemde, Ulu Türkistan’da Kazak ve Özbek ayrışması iyice keskinleşecektir. Sibirya’dan Orta Asya’ya doğru yürüyüşlerinde, buradaki Kazaklarla mücadelelerinde hanlarını kaybeden Şeybanîlerle, Kazakların arası bir daha Timurlular dönemi Mavera ün nehir ve Deşt–i Kıpçak ilişkisine dönmeyecektir. Kazaklar da; kuzeyden gelip kendi yurtlarında düzenlerini bozan ve daha sonra Güneye geçen Şeybanîlere, hiç iyi bakmayacaklardır.
Buraya kadarki kısa izahtan sonra Özbek adı ve kimliğinin, bir soy ve boy adı ve kimliği değil, siyasi yapının halka kazandırdığı bir kimlik olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim, yüzyıllarca İdil–Ural Bölgesi ve Sibirya’da Özbek Hanın ve onun soyundan gelenlerin idaresinde hareket eden Karakalpaklar, eğer Şeybanîlerle birlikte Orta Asya’ya indiklerinde onlardan ayrılıp Kazakların yanında yer almasalardı, bugün biz onlara da Özbek diyecektik.
Daha sonraki yıllarda Şeybanîlerin birliği bozulunca onlar içinden çıkan kollar, Buhara, Hive ve Hokant Hanlıklarını kurarlar.
Bu dönemde Osmanlı– Şeybanî itifakı da Osmanlı– Buhara ittifakına dönüşür.
Buhara Hanı Abdullah Han, 1582 yılında, dedesi Muhammet Şeybanîye tımar olarak verilen ve ona Mavera ün nehrin kapılarını açan Türkistan Şehrine gelir ve halk ona bağlılığını bildirir. Abdullah Han, Yesevî Türbesinin, Timur döneminde yarım kalan kısımlarını tamamlatır. Türkistan bu tarihten itibaren, Abdullah Han’ın vefatına kadar onun tayin ettiği idareciler tarafından idare edilir.