Cepheciler-Moskovacılar Çatışması

THKP–C (HDÖ) – İGD (TKP) ÇATIŞMASI

THKP–C (HDÖ) – İGD (TKP) ÇATIŞMASI

 

İGD: “Mehmet Emin Parlak’ın katili “Acilci” (HDÖ)’lü ajan provokatörlerdir. ”

THKP–C kökenli cepheci gruplar içerisinde yer alan kendilerine “THKP–C Acilciler” (Halkın Devrimci Öncüleri) diyen örgüt TKP’nin gençlik örgütü İGD’ye mensup Mehmet Emin Parlak’ı 1 Eylül 1979 tarihinde Kars’ta öldürdü. Parlak’ın öldürülmesinden, mensubu bulunduğu örgüt İGD, “Acilciler”i sorumlu tuttu. İGD yayınlamış olduğu bildiride “Acilciler” örgütünü “oligarşinin sol içindeki uzantısı”, “ajan provokatör”, “karşı–devrimci” olarak suçladı. Parlak’ın öldürülmesiyle ilgili İGD’liler başta Kars olmak üzere birçok il ve ilçelerde “Acilciler” örgütünü kınayan bildiriler dağıttı, korsan gösteriler yaptı.

 

İGD’li Erdoğan Pulat Adana’da HDÖ Militanları Tarafından Öldürüldü.

12 Eylül öncesi, sol gruplar arasında ideolojik görüş ayrılıklarından doğan silahlı çatışmalar, 12 Eylül darbesinden sonra da devam etti. 12 Eylül’den iki gün sonra Adana’da darbe öncesinde başlayan THKP–C (Halkın Devrimci Öncüleri-HDÖ) ve TKP (İGD) arasındaki silahlı çatışma, 14 Eylül 1980 günü HDÖ Adana İl Komitesi’nin önde gelen isimlerinden Serdar Soyergin, Süleyman Aydemir, Ayhan Cansun’un darbeden önce öldürmek için liste başına aldıkları TKP’li sendikacı Erdoğan Pulat’ı evininin önündeki bir kahvede otururken öldürmeleriyle devam etti. TKP ile HDÖ arasındaki çatışmanın ana sebebi Çukobirlik’teki hakimiyet kavgasıydı. TKP’lilerin Çukobirlik’teki hakimiyetini kırmak için birçok kere bu iki grup arasında silahlı çatışmalar, ideolojik kavgalar yaşanmıştı. Sendikacı ve Tekel fabrikasında işçi olarak çalışan İGD üyesi TKP’li sendikacı Erdoğan Pulat başta HDÖ olmak üzere diğer sol grupların dikkatini çeken ve İGD’lilerin önde gelen isimlerinden biriydi.

Erdoğan Pulat kahvede otururken silahlı saldırıda ağır yaralanmış, silah sesleri kahvenin yanındaki polis karakolundan da duyulmuştu. Pulat yere düşerken aralarında önceden husumetleri bulunduğu HDÖ’lü Serdar Soyergin’in ismini ifşa etmiş ve olay esnasında kahvede bulunanlara “beni vuran Serdar Soyergin’dir” demişti. Yaralandıktan iki gün sonra TKP’li Erdoğan Pulat hastanede yaşamını yitirmişti.

HDÖ’lülerin saldırısı kısa zamanda Sıkıyönetim’in de sıkı bir denetim altında bulundurduğu illerden biri olan Adana’da güvenlik güçlerinin bölgeye hakimiyetini sağlamış, kahvedeki saldırıdan sonra kaçmaya çalışan Serdar Soyergin ve iki HDÖ’lü kendilerini kaçarken engellemek isteyen, “dur!” ihtarında bulunan güvenlik güçlerine ateşle karşılık vermişlerdi. Erdoğan Pulat’ı vuranlar bu sefer de Tankçı Yüzbaşı Bülent Angın’ı vurmuşlardı. Vuranlardan biri Süleyman Aydemir’di. Bu militan olay yerinden kaçarak kurtulmayı başarmıştı. Ama arkadaşı Serdar Soyergin o kadar şanslı değildi. Serdar Soyergin polis ekiplerinin açmış olduğu ateş sonucunda ağır şekilde yaralı olarak yakalanmıştı. Daha sonra bu militan 6. Kolordu ve Adana Sıkıyönetim 1. Nolu Askeri Mahkemesi’nde TCK’nin 450/4 maddesi gereğince taammüden adam öldürmekten idama, ayrıca kamu personeline silahlı mukavemetten 10 yıl ağır hapse mahkum edilmişti.

Yzb. Bülent Angın bu saldırıdan çok daha önce Adana’daki HDÖ örgütünün öldürülecek isimlerden biri olarak örgütün yayınlamış olduğu bildirilerde de yer almıştı. Örgüt mensupları da bunu defalarca belirtmişlerdi.

Darbeden iki gün sonra bir yüzbaşının öldürülmesi 12 Eylül darbecilerini de şok etmişti. Başta Genelkurmay Başkanı Kenan Evren olmak üzere Askeri Konsey bütün askeri ve mülki erkândan derhal başta katiller olmak üzere terör örgütlerinin üzerine gidilmesini ve imha edilmesini isteyeceklerdi.

Adana’nın Kuruköprü semtinde HDÖ ile İGD mensupları arasında çıkan silahlı çatışmadan sonra olay yerine gelen Bülent Angın adındaki Tankçı Yüzbaşı’nın HDÖ militanları tarafından katledilmesiyle sonuçlanan kanlı eylem ve çatışmalarla ilgili haber Anadolu Ajansı tarafından gazete merkezlerine şöyle ulaştırılmıştı:

14 Eylül saat 16: 45 sıralarında Adana’da, iki sol fraksiyon arasındaki çatışma yerine yetişen Bülent Angın adındaki Tankçı Yüzbaşı vurularak şehit edilmiş, Ayhan Cansun ve Serdar Soyergin adlı iki terörist suç aleti tabancalarla ele geçirilmiştir.

Sıkıyönetim yetkililerinden alınan bilgiye göre, Kuruköprü’de meydana gelen fraksiyon çatışmasında, henüz adı açıklanmayan bir genç yaralanmıştır. Olayın duyulması üzerine bölgede görevli Tankçı Yüzbaşı Bülent Angın beraberinde emniyet personeli olduğu halde, süratle olay yerine yetişmiş, ancak olay yerinde pusu kuran üç teröristin açtığı ateş sonucu Yüzbaşı Bülent Angın vurularak şehit olmuştu.

Güvenlik Kuvvetleri seri operasyonlar düzenleyerek teröristlerden Ayhan Cansun ve Serdar Soyergin’in çeşitli adam yaralama, öldürme ve terör olaylarına katılmaktan üç yıldan beri aranmakta olduğunu söylemişlerdir. Yetkililer, “Sanıklar hakkında suçüstü hükümlerine göre en kısa sürede işlem yapılarak, hak ettikleri ceza hemen infaz edilecek” demişlerdir.

Gerek TKP’li Erdoğan Pulat’ın öldürülmesi eylemine, gerekse de Yzb. Bülent Angın’ın öldürülmesi eylemine bilfiil katılanlardan biri olan Süleyman Aydemir Şubat 1981’de İstanbul Bahçelievler semtinde dört arkadaşıyla beraber güvenlik güçleriyle girdikleri silahlı çatışmada öldürüldüler.

Yine Serdar Soyergin ve Süleyman Aydemir ile beraber her iki eylemde yer alan örgüt mensuplarından biri olan Ayhan Cansun da kısa bir süre içinde güvenlik güçleri tarafından Adana Mensucat lojmanlarında sıkıştırılmış, yarım saat süren çatışmayı müteakiben mermisi bittikten sonra atılan göz yaşartıcı bombalarla teslim alınmıştı.

Cansun, arkadaşı Serdar Soyergin’in idam edildiği duruşmada öldürme suçuna iştirakten 11 yıl hapse mahkum edilmişti. Ayhan Cansun, TKP’li Erdoğan Pulat ve Tankçı Yzb. Bülent Angın’ın öldürülme eylemlerini şöyle anlatıyor:

Erdoğan Pulat’ın evinin altında bir kahve vardı. Erdoğan’ı kahvede bulduk; tavla oynuyordu. Serdar ve Süleyman kendisiyle konuşmak istediklerini söylediklerinde, Erdoğan elini beline götürdü ve tam o anda silahlar patladı. Erdoğan yere düşerken, benim adımı, soyadımı bağırdı. Dışarı çıktık. Kahve karakola yüz elli metre kadar uzaklıktaydı. Geldiğimiz caddeden karakola doğru normal yürüyorduk. Bulunduğumuz yer kötüydü. Bir an önce ara sokaklara ulaşmamız gerekiyordu. Olay yerinden yüz metre kadar uzaklaşmıştık ki, karakol hareketlendi. Kahvenin önü bir anda kalabalıklaştı. Motorize güçlerin bir kısmı arkamıza düştüler. Biz tavrımızı bozmadan yürüyoruz. Sağ tarafta ben yürüyorum, solda Süleyman, Serdar daha geriden geliyordu. Serdar’ın bir özelliği bu. Her şeyde özveriliydi. Mevcudunu son kuruşuna kadar paylaşmayı herkesle bilen biriydi. Bunu yaşamının her alanında gösterdi. Bugün aramızda olmayışının nedeni de budur. Kahvenin hemen yanından sola dönsek veya birbirimizden ayrılsak, yakalanma olasılığımız yok denecek kadar az. Ama kararlılığımızı kırmak istemiyoruz. Tersi yöne, karakolla çakışan sokağa giriyoruz. Arkamızda Renault bir taksi yavaş yavaş geliyor. Yürüdüğümüz bu sürede bir çatışmaya girmemiz halinde, hedefimizin yüzbaşı olması gerektiğini kararlaştırdık.

Yanımıza gelen araba durdu ön kapıdan inen Yüzbaşı bize “durun!” demeye kalmadan silahlar patladı. Süleyman arabaya daha yakındı. Onun ateşiyle Yüzbaşının düştüğünü gördüm. Serdar silahının şarjörünü değiştirerek, arabaya doğru koştu. Kapıları açılmamıştı. İçinde POL-DER’li olarak bildiğimiz polisler vardı. Onlara ateş edilmedi. Serdar, yerde kanlar içinde yatan Yüzbaşının üzerine koşarken, silahın yatağına mermi sürmek istedi. Silah o anda çift aldı. Az ilerde bize doğru gelmekte olan cemseden yaylım ateşi açıldı. Bundan da cesaret alan ve o ana kadar kapıları açamayacak kadar şaşkınlık yaşayan polisler, kendilerine yaklaşan Serdar’a arabanın içinden akrep denilen otomatik silahla ateşe başladılar. Serdar bir anda kanlar içinde yere düştü. Kalkmak istedi ama kalkamadı. Ateş yoğunlaşmıştı. İki ateş arasında kalmıştık. Bu durumda kaçma telaşına kapıldık. Süleyman ara sokaklara girdi. –Daha sonra öğrendiğimize göre Süleyman ara sokaklarda rasgele bir eve giriyor ve ev sahipleri onu akşama kadar saklıyorlar.– Ben de geldiğimiz yöne doğru kaçtım. Zaten yapacağımız fazla bir şey yoktu.12

Adana Sıkıyönetim Mahkemesi 1. No’lu Askeri Mahkemesinde Askeri Savcı 19 Eylül günü iddianameyi okumuş, THKP-C HDÖ militanı Serdar Soyergin, bir gün süren tek oturumla tamamlanan ve jet hızıyla sonuçlanan mahkeme sonucunda idama mahkum edilmişti. Askeri Yargıtay Birinci Dairesi Adana’dan gelen dosyayı hızla incelemiş, MGK’ya göndermişti. İki hafta sonra 24 Ekim 1980 tarihinde Konsey de idama evet demişti. 25 Ekim tarihli Resmi gazetede Konsey’in idam kararı yayınlanmıştı. 25 Ekim’i 26 Ekim’e bağlayan gece Soyergin’in idamı Adana Cezaevi’nde infaz edilmişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!