Türk Solu-Kürt Solu Çatışması

TKP/ML TİKKO – PKK ÇATIŞMASI

TKP/ML TİKKO – PKK ÇATIŞMASI

 

Avrupa’da başlayan çatışmalar Yunanistan’ın Lavrion Mülteci Kampında da devam etti.

Türk soluna mensup örgütlerden Maocu TKP/ML TİKKO ile Kürt soluna mensup PKK arasında 12 Eylül sonrasında ilk çatışmalar 1985 yılının Ağustosunda İsviçre’nin Basel şehrinde cereyan etti. Her iki grup arasındaki çatışmanın sebebi PKK’nın muhaliflerine karşı uygulamış olduğu şiddetle ilgiliydi. Partizancılar diğer Türk ve Kürt soluna mensup örgütlerle birlikte PKK’nın Avrupa’daki cinayetlerine karşı çıkıyor, PKK’yı devrimcilere karşı şiddet uygulamakla suçluyordu. PKK ise Partizan ve diğer grupların suçlamalarına karşı çıkarak PKK’ya karşı gelen kim olursa olsun cezalandıracaklarını söylüyordu.

TKP/ML TİKKO legal adıyla Partizan grubu 25 Ağustos 1985 tarihinde “İsviçre’nin Basel” şehrinde dağıttığı bir bildiride PKK hariç “Kürdistan’ın özgürlüğü için mücadele eden bütün güçleri toplantıya çağırıyoruz” diyordu. PKK’lılar bu bildirinin dağıtılmasına karşı çıktılar ve Partizan grubunun dağıtmış olduğu bildiriyi taraftarları engellemeye çalıştı. Bildiri dağıtım kavgası çatışmaya dönüştü, çıkan çatışmada her iki örgüte mensup 5 kişi ağır 14 kişi yaralandı. PKK’nın Partizan’a karşı uygulamış olduğu saldırı Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde PKK dışındaki bütün sol örgütler tarafından kınandı. Ocak 1986’da Basel’de yapılan mahkemede Partizan grubu savunmasında “PKK üyelerine karşı şiddet kullanır ve onlar gibi düşünmeyenleri ölümle tehdit eder” ifadesini verdi.

İki örgüt arasındaki çatışma Avrupa’nın diğer şehirlerinde de devam etti. Çatışmalar Yunanistan’daki Lavrion Kampına da sıçradı. Türkiye’den kaçan sol örgütlerin militanlarının barındığı bu kampta da sol örgütler arasındaki görüş ayrılıklarından kaynaklanan çatışmalar hiç eksik olmayacaktı. Lavrion kampında Dev–Yol, Dev–Sol, Halkın Kurtuluşu, Acilciler, MLSBP, TKEP, Devrimci Halkın Birliği, Partizan gibi Türk soluna mensup örgüt militanları olduğu gibi Kürt solundan da başta PKK olmak üzere Rızgari, Ala Rızgari, Özgürlük Yolu, KUK gibi örgütlerin militanları da kalmaktadır. PKK 500 kişinin kaldığı Lavrion kampında 1987 yılının Haziran ayından itibaren diğer sol örgütlere şiddet uygulayarak “Lavrion kampı benden sorulur” diyordu. Kampta diğer sol örgütlerin ideolojik faaliyetlerde bulunmasını engelliyor, dağıtmış oldukları bildirilere el koyuyor, kampta kendisi dışında hiç bir örgütün afiş ve pankart asmasına izin vermiyordu.

PKK 22 Haziran 1987 günü tüm kampa bir çağrıda bulunarak “PKK’ya biat” edilmesini istiyordu. Karşı gelenler hakkında devrimci şiddeti uygulamaktan kaçınmayacağını da açıklıyordu.PKK’nın mülteci kampında yaptığı anons aynen şöyleydi:

Dikkat, dikkat. Dikkat, dikkat. Lavrion ERNK üst komutanlığından bildirilmiştir. Kamp sakinlerinin dikkatine. Kampın can güvenliği ERNK silahlı birlikleri tarafından sağlanacaktır. Kamptaki faaliyetler için herkes ERNK’den izin alacaktır. Bu bir emir ve çağrıdır. Herkes uymak zorundadır.

PKK’nın bu tavrı üzerine aralarında Partizan’ında bulunduğu Dev–Yol, Dev–Sol, Halkın Kurtuluşu gibi gruplara mensup 7 kişi Atina’da Birleşmiş Milletler binası önünde “Apocuları kampta istemiyoruz” diyerek açlık grevine başladılar. Lavrion’da PKK’ya karşı açlık grevi adıyla kamuoyunda da yer alan bu eylem Yunan basınında da yankı buldu. Yunan basını açlık grevini Türk militanlar “Apocuları kampta istemiyor” diye verdi.

Açlık grevi Türk basınında da yer aldı. Doğu Perinçek ekibi tarafından çıkartılan 2000’e Doğru dergisinin 19–25 Temmuz 1987 tarihli sayısı da bu konuya ayrıldı. 2000’e Doğru muhabiri Işık Soner Apocularını şiddetinden dolayı açlık grevine başlayan 7 kişiyle Yunanistan’ın başkenti Atina’daki BM binası önünde bir görüşme yaptı. Görüşme 2000’e doğru dergisinde “Lavrion’da PKK’ya karşı açlık grevi”, “Apocuları kampta istemiyoruz” başlığıyla yayınlandı. Haberden bir bölüm aynen şöyleydi:

Apocular’a karşı birlik

Atina’ya 35 km kadar uzaklıktaki Lavrion Kampı’nda 400 kadar Türkiyeli mülteci yaşıyor. Hemen her grubun taraftarı var. Apocular diğer Avrupa ülkelerindeki taraftarlarını getirip kampa yığmaya ve olaylar çıkarmaya başlayana dek sakin bir hava varmış kampta. Şimdilerde sayıları 30’u bulmuş Apocuların ve kampı ele geçirmek için, gerekirse 500 kişi getireceklerini söylüyorlarmış.

Sorumuz üzerine Seyit Aldoğan tüm mültecilerin PKK’nın saldırıları karşısında birlikte, ortak tavır aldıklarını vurguluyor. PKK, olayları kamuoyuna “Türk faşistleri ile çatışıyoruz” biçiminde yansıtmaya çalışmış. “Diğer tüm siyasi gruplar birleşerek PKK’nın gerçek yüzünü açığa çıkarma, kamuoyunu aydınlatma görevini önlerine koydular. Bildiriler dağıtıldı, basın toplantıları ve açıklamalar yapıldı, 29 Haziran’da bir yürüyüş düzenlendi. Parlamento ve Bitleşmiş Milletler’e dilekçeler verildi. Apocuların provokatif bir örgüt olduğunu, kimseye hayat hakkı tanımadığım, kendi içlerinde bile demokrasi uygulamadıklarını, Avrupa’nın diğer ülkelerinde yaptıklarından örneklerle ortaya koyduk. Kürt ulusal hareketini istismar ettiğini anlatmaya çalışıyoruz. Tüm gruplar birlikte hareket ediyor:

Açlık grevini tüm siyasi gruplar destekliyor. Zaten açlık grevi yapanlar da değişik gruplardan. Grevi, Apocular kamptan atılana dek sürdürmeye kararlı olduklarını söylüyorlar.

Pankartlarda neler yazılı, diye soruyoruz. Çeviriyorlar Yunanca’dan Türkçe’ye: “Yaşasın Halkların Kardeşliği”, “Şovenizme ve Provokasyona Hayır!”, “Türk ve Kürtler Arasında Kavga Değil, PKK’nın Provokasyonudur”, “Türk ve Kürt Devrimcileri Provokasyona Karşıdır”, “PKK’ya Kapıları Kapatın”, “Açlık Grevi İsteklerimiz Kabul Olana Dek Sürecektir:’

“Esir kampında gibi”

Olayların Yunan kamuoyunu olumsuz etkilediğini de vurguluyorlar. Kampın bulunduğu kent sakinleri, kampın dağıtılmasını istiyorlarmış. “Devrimci ve demokrat örgüt ve kişiler dayanışma gösteriyorlar ama sıradan insanlar istemediğimizi daha çok hissettirir oldular’’diyor birisi ve söz Lavrion Mülteci Kampı’ndaki koşullardan açılıyor. Olaylar, tam da kampın ağır yaşam koşullarına karşı daha sistemli bir mücadele başlattıkları sırada patlak vermiş. Ve kamp koşullarının kamuoyuna duyurulması, onların desteği ile bazı girişimlerde bulunma planları yarım kalmış.

Mülteci kampını esir kampına benzetiyorlar. Üç öğün yemek dışında hiçbir insani ve sosyal gereksinimin karşılanmadığını belirtiyorlar. O üç öğün yemek de, tıpkı esir kamplarındaki gibi, uzun kuyruklarda bekleyerek alınıyormuş. “Bir paket sigara yada bir gazete–dergi almak, Türkiye’de bıraktığımız yakınlarımıza bir telefon etmek yada bir kart atmak, bir kahvede oturup bir çay–kahve içmek gibi en sıradan olan bile bize çok görülüyor diyorlar. Kamp dışında oturma ve çalışma izni almak “aslanın ağzında” Toplumdan ve üretimden kopuk, tam bir tecrit içinde yaşamayı protesto için bir kişi intihar etmiş. Akli dengesini kaybedenler bunalımlara düşenler olmuş. Bazıları dayanamayıp Türkiye’ye dönmek istemişler, sınırda yakalanmışlar. Kendi ülkelerine dönmek istemenin bedeli yirmi ay hapis cezası olmuş. Diğer Avrupa ülkelerine gitmeleri de engelleniyormuş. “Ne burada insanca yaşamamıza izin veriyorlar, ne de çıkıp gitmemize” diyor birisi. “PASOK’un ‘sosyalizmi’ altında, kişiliklerimizi yok etmeye çalışıyorlar” diye ekliyor bir başkası. Bir diğeri durumu bir cümle ile özetliyor: “Bir yandan PKK ya öte yandan mülteciler üzerindeki antidemokratik baskılara karşı mücadele etmek. İşte gündemimiz:’

2000’e Doğru’nun yaptığı görüşmenin ardından Lavrion Kampında yeni olaylar çıkıyordu. 15 Temmuz günü öğleyin çıkan kavgadan sonra polis, bir açıklama yaparak yaralanan yedi kişinin hastaneye kaldırıldığını duyurdu. Yaralananların Partizan grubundan olduğu, olaylar üzerine 16 PKK’lının tutuklandığı da açıklanıyordu.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!