Yaşam

Yaşayan Dede Korkut

Yaşayan Dede Korkut

Rahmankul Berdibay, Türkistan denince mutlaka anlatılması gereken şahsiyetlerden birisi ve en önemlisi. Onun adı olmadan, Şehri Türkistan’ın, kültür hayatının bir yönü eksik kalacaktır. Rahmankul Berdibay, “elim deyip, yurdum deyip, halkım deyip” gece gündüz uyumayan aydınlardan biri. Kazak halkının kültürüne hakim, Türk Dünyasının her köşesini avucunun içi gibi bilen bir alim. Bilmek her zaman yetmez; bu bilgisiyle amel edip, gençleri Türklüğe yönlendirmeye gayret eden, Türkün tarihini, kültürünü sevdiren bir “aksakal”. Kendini bu halleriyle tanıyanlar ona “zamanımızın Dede Korkut’u” demişler.
Koca Korkut, “Kazakı arıyorsan, dışarıda değil, dombıranın kolunda ara” diyor. Kazakın halk müziği aleti dombıra ve onun kolundaki perdeler. İşte Kazak buralara sinmiş. Kazağın ruhu, kültürü, acıları, sevinçleri; hepsini şu perdelerin arasında yakalamak mümkün; eğer görmeyi, duymayı biliyorsanız.
Bir akşam onun elinde şaşılacak kadar değişen, adeta konuşan dombırayı dinlerken elektrikler kesildi. Bu beklenmedik olayı büyük bir talihsizlik olarak gören bizler, “Hay Allah, sırası mıydı” derken o, “üzülmeyin” dedi ve zifiri karanlıkta elini tekrar dombıranın kolunda gezdirmeye başladı. Karanlığın içinden gelen dombıranın tok sesi, sanki eskisinden daha başka konuşuyordu. Kazak Korkut’u bizleri, karanlığın içinden Kazak tarihine doğru alıp götürdü: “Bu Köroğlunun küyü, şu ezgi Devlet Giray’ın askerlerden kaçışı; şimdi başlayan Kazak’ın göçü… Kazak’ı onunla tanımak, Kazak’ı ondan dinlemek ayrı bir baht. Çünkü o yalnızca Kazak Halk edebiyatı Profesörü değil, aynı zamanda gazeteci, edebiyat tenkitçisi. Son yarım asırlık Kazak edebiyatında bir Kazakça edebi eser yoktur ki; onun kaleminden tenkit yememiş olsun; bir tarih–etnografya kitabı yoktur ki; sayfalarının arasına Korkut’un göz nuru düşmemiş olsun. Ve son elli yılda yetişen hiçbir Kazak aydını yoktur ki; Berdibay’ın yazdığı bir kitabı, bir makaleyi okumamış olsun.
Yine de o aydınlarla kavgalı. “Gözkamanlar” diyor, kendi tarihini, kültürünü tanımayan aydınlara. “Onların gözleri, kendi milletlerinin değerlerini görmez” diyor. Kültür emperyalizminin ürettiği bu mankurtlar, Korkut’un en büyük derdi. Onun derdi yalnızca Kazağın gözkamanları değil, “bütün Türk Dünyasında var bunlar” diyor. Gözkamanların gözünü açmak için yeni bir kitabı yayınlandı Berdibay: Baykal’dan Balkan’a.
Eserin konusu Türk dünyası, Türk halklarının ortak edebi mirası, ortak kaderi ve Türk birliği ülküsü. İki bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde Saka, Altay, Uygur, Hakas, Tuva, Özbek, Tatar, Türkmen… bütün Türk halkları tarihi etnografik ve edebi makalelerle ele alınıyor. Bu halkların çetin kaderleri, medeniyet ve edebiyatları tanıtılıyor. İkinci bölümde Türk Halklarının gelecekleri tartışılıyor ve Türk Birliği sağlanmadan hiç birinin ayakta kalamayacağı vurgulanıyor. Onun satırlarını okurken Türklük sevgisi satırlardan çıkarak sizi de sarıp sarmalıyor. “Bayrağı inmemiş, istiklali sönmemiş, yıkılmayan, yıkılamayan Türkiye” diyerek, Türkiye Türklüğünü anlatan satırlarındaki coşkuyu yakalayarak, siz de coşuyorsunuz.
Kitap Türkiye Türkçesine de aktarılarak Bilig yayınları arasında çıktı.
Rahmankul Ağamızın, Kazakça’yı kullanmaktaki hüneri ve Kazakça’ya bağlılığı son derece yüksek. Korkut’umuz, bir konferansın davetlisi olarak Amerika’ya çağrılmış. O yıllarda Amerika’da doktora eğitimi yapmakta olan Dostum Orhan Söylemez, Rahmankul Berdibay’ın geleceğini öğrenince, gönüllü olarak, onu karşılama görevini üstlenmiş. Orhan anlatıyor; “Hocayı havaalanından aldım, beraber konferansın yapılacağı şehre geliyoruz. Sohbet ederken benim Kazakçam zaman zaman yetmiyor, İngilizce kelimeler kullanıyorum olmuyor. Yanıma Rusça sözlük de almıştım, İngilizce derdimi anlatamayınca sözlükten bakıp kelimenin Rusça’sını söylüyorum. Anlıyormuş gibi oluyor ama sürekli Kazakça konuşuyor. İki üç gün sohbet bu minvalde sürünce ben, Hocanın ne Rusça ne de İngilizce bilmediğine karar verdim. Daha sonra konferansta, Amerikalılarla biraz İngilizce ama Rusya’dan gelenlerle çok akıcı Rusça konuştuğunu görünce anladım ki, “Korkut Atamız benimle bilinçli bir şekilde kendi dilimizde iletişim kurmaya gayret edermiş.”
Hadiseyi kendisine anlattığımızda gülüyor. “Biz, birimiz Kazak birimiz Anadolulu olsak da, dilimiz bir. Dün bu dille, Türk dünyasının her tarafında rahatça konuşarak gezmek mümkündü. Bugün biraz birbirinden farklılaştılar ama azıcık gayret etsek tekrar birbirimizi rahatça anlayacak duruma geliriz. Biz gayret etmezsek kim gayret eder.”
Hâlâ da gayret ediyor: Altmış altı yaşındaki genç, Türkiye Türkçesi öğrenme yolunda.
Türklüğün de senden öğreneceği çok şey var; Korkut Ata.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!