Site icon Nesra.org

Tekoşinciler kimdir?

Hakkı Öznur'un Kaleminden

Hakkı Öznur'un Kaleminden

Tekoşinciler kimdir?

Büyük çoğunluğu 1978 yılının başlarında THKP–C geleneğinden gelen kısa adı KSD (Kurtuluş grubu) olan çevreden olmak üzere çeşitli sol gruplardan bir araya gelerek bir platform oluşturan kişilerce oluşturulmuştur. Tekoşin (mücadele) adlı bir dergi de çıkartmışlardı. Merkezi Tunceli’ydi. Silahlı bir devrimden yanaydı. Bağımsız bir Kürt devletinin önce Kürdistan’dan başlayarak halk savaşı yoluyla gerçekleşeceğini iddia ediyorlardı. Örgüt yapısı ve taraftar kitlesi diğer Türk ve Kürt sol gruplarına göre çok zayıftı. Dar bir çevrenin hareketiydi. Zaten zamanla da gerek Apocular’la, gerekse diğer sol gruplarla olan ideolojik ve siyasi çatışmalar sonucunda yok olacaktı. Tekoşincilerin ismi gündeme ilk olarak Apocular’la olan çatışmalarda gelmişti. Bu grubun mensuplarının birçoğunu, yeni filizlenmeye başlayan, Apocular’dan ayrılanlar oluşturuyordu. Bu yüzden Apocular Tekoşincilere büyük kin ve nefret duyuyordu.

İşte, Apocular’dan ayrılarak Tekoşin saflarına geçen başta Ali Yaylacık olmak üzere Bozan Aslan ve Ahmet Ballı’nın ölümleri de bu yüzden gerçekleşecekti.

Apocular’dan ayrıldığı için öldürülen Ahmet Ballı’nın ölümü ile ilgili Aydınlık gazetesinin 22 Ağustos 1979 tarihli sayısında cinayet haberi şu şekilde yer alıyordu:

Birkaç ay önce Apocular’dan ayrılarak Tekoşin grubuna geçen Ahmet Ballı isimli Gaziantep Eğitim Enstitüsü öğrencisi bir genç önceki gün saat 18. 00 sıralarında öldürüldü. Ahmet Ballı ile birlikte Gaziantep’te Apocular’dan ayrıldıkları için Apocu çete tarafından öldürülen kişilerin sayısı üçe çıktı. Daha önce de Apocular’dan ayrılarak Tekoşin grubuna geçen Bozan Aslan ve Ali Yaylacık aynı grup tarafından öldürülmüştü. Ballı ile birlikte Yaylacı ve Aslan Apoculuk hareketini Antep’te başlatan ve örgütleyen kimselerdi.

Başta Ali Yaylacık olmak üzere Apocular’dan ayrılan kişilerin infazları üzerine PKK Başkanlık Konseyi Üyesi Cemil Bayık bakın neler söylüyor:

Ali Yaylacık meselesi, 1978’de ortaya çıkan bir mesele. Bu Seyfi filan, Kurtuluş’tan ayrıldı. Kamer Özkan var. Dersimli ve eskiden TİKKO’daydı. Kaypakkaya vurulduğunda onun için son nöbetçi diyorlar. Yani onun hatasından vuruluyor. Bir de Kaypakkaya’nın bir deyişi varmış. Son nöbetçiden hesap sorulmalı diye. TİKKO’dan sonra bizimle ilişki kurdu ve bizimle birlikte hareket etmek istedi. O zaman TİKKO’cular bu adam kuşkuludur, tekin değil dediler ama biz onları pek ciddiye almadık… 1976 Dikmen toplantısında ortaya çıkan merkeze onu da aldık. Endişeler de vardı, bu adam bizimle ne kadar yürüyebilir diye. Başkan bu tip endişelere gerek yok dedi. Dürüst ise değer vermeli, kötü niyetli ise, ortam sunalım, deneyelim dedi. Bu amaçla merkeze alındı ve toplantıdan sonra Dersim’e gitti. Ancak Dersim’de çalışmadı. Kaldı orada öyle.

Biz Hilvan’da iken bize bir haber geldi. Dediler ki, Antep’te örgüte darbe yapılmış. Neyse biz oraya gittik. Süleyman oradaydı.

Geldik ki, ne görelim? Malzemeler gitmiş, örgüt tuzla buz olmuş orada… Baki, nedir bu filan,diye sorduk. Dedi ki, bunların hepsi ajandır, hepsini vurmak gerek. Yahu, biz dedik ki olmaz böyle şey. Biri ajan, ikisi ajan, üçü ajan tamam, ama hepsi mi ajan? Olmaz dedik. Doğru değil dedik. Kesinlikle böyle bir şey demeyeceksin diye uyardık. O ise hayır dedi, ısrar etti: Hepsi ajandır. Dedik ki, böyle yaparsan, seni biz vururuz. Kemal (Pir) ile biz gitmiştik. Fakat duruma baktık, gerçekten durum çok tehlikeli. Biz bir evdeydik. Dedik ki, yahu bunların işi belli olmaz baskın da yapabilirler. o evden ayrıldık. Gerçekten de o evden ayrıldıktan sonra basmışlar. Beni ve Kemal’i vurmak için… Benimle Kemal’i niye vurmak istiyorlar? İşte bunlara denmiş ki, biz MİT ajanıyız. Benimle Kemal arkadaş için. Bu gençler de öyle işin bilincinde filan değil.

Neyse, biz sabırla bunlara kıyıdan köşeden yaklaştık ve bir sürüsünü ikna ettik. En sonunda Başkan da geldi. Bir toplantı yaptık, bu mesele çözümlendi.

Ancak, birkaç kişi kalmıştı. Ali Yaylacık gibi. Cin Ali diye biri vardı. Ahmet Ballı da. Böyle dört, beş kişi kaldı. Fakat bunlar iflah olmadı. İflah olmadıkları gibi, bir de tehlikeli oyunlara girdiler. O zaman bunlara yönelmek zorunda kaldık. Ali Yaylacık ve Ahmet Ballı vuruldu. Büyük Cin Ali vardı o vurulmadı. İşte bütün bunlara sebep olan da o Abdurrahman. O zaman bunlar İsmet (Yıldırım) ile de irtibat kurmak istiyorlar. İsmet’in de bize karşı kullanmak istiyorlar ama İsmet girmiyor. İsmet’i bize karşı bir faaliyeti bir zararı olmadı. Hala da yaşıyor.38

Apocular içerisinde yer alan PKK’nın önde gelen kadrolarından biri iken 12 Eylül sonrası itirafçı olan Abdülkadir Aygan ise Ali Yaylacık ve Mehmet Uzun’un öldürülmesiyle ilgili şunları söylüyor:

Bölücü örgütün faal bir militanı durumuna gelmeme rağmen örgütün katı kuralları bana ters geliyor ve zaman zaman içinde bulunduğum durumdan hoşnutsuzluk duyuyordum. Örneğin: her şeyi zora başvurarak halletme anlayışı; toplumun, değer yargılarını, inanç, örf ve adetlerini, akışkanlıklarını dikkate almama; rasgele eyleme kalkışma; sıradan insanları bile “ajan muhbir” vs. suçlamalarla öldürme; kendinden tüm örgütleri küçük görme; karalama ve hatta onlara “sosyal şoven”, “ajan provokatör”, “reformist milliyetçi” diyerek saldırma… Ayrıca kendi elemanlarını bile acımadan öldürme (Ali Yaylacık ve Mehmet Uzun gibi). Yukarıda saymış olduğum unsurlar 1979 yılından başlayarak örgüte karşı bende bir güvensizlik yarattı. zaman zaman eleştiri yöneltmeye niyetlendiysem de, daha önce örgüt tarafından çeşitli bahanelerle kalleşçe öldürülen Ali Yaylacık, Mehmet Uzun ve başkalarının akıbeti beni frenliyordu.

Exit mobile version