Türk Solu-Kürt Solu Çatışması

PKK ile İttifak Büyük Hataydı

Avrupa’daki Dev–Yol’un bir dönem önde gelen ismi Taner Akçam; “PKK ile İttifak Büyük Hataydı”

1982’de başlayan Avrupa’daki PKK cinayetlerine en sert tepkiyi Türk solundan Devrimci Yol koydu. Devrimci Yol’un yurtdışındaki sorumlularından biri olan Taner Akçam 1984 yılında Öcalan’a bir mektup yazarak tutuklanan PKK muhaliflerinin serbest bırakılmasını ve PKK’nın örgüt içi infazlardan vazgeçmesini istiyordu. Akçam’ın bu çalışmaları PKK’yı rahatsız etti. PKK’nın siyasi cinayetlerini teşhir ettiği ve Öcalan’ın liderliğini eleştirdiğinden dolayı Taner Akçam hakkında Avrupa’daki PKK örgütü infaz kararı aldı. Taner Akçam Gazeteci Can Dündar’ın kendisiyle  yaptığı 9–12 Ocak 2002 tarihleri arasında Milliyet gazetesinde yayınlanan röportajında Abdullah Öcalan’la olan ilişkisinden, PKK ile olan ittifaka, PKK tarafından Avrupa’da sol gruplara uygulanan terörden, hakkında PKK tarafından verilen infaz kararına kadar bir çok olaya değiniyordu. Akçam, PKK ile 1982’de yapılan ittifakı büyük hata olarak değerlendiriyor. Apo’ya güvenmekle yanlış yaptıklarını söylüyordu. İşte Can Dündar’la yaptığı röportajdan bir bölüm:

“Abdullah Öcalan’la ilişkiniz ne zaman başladı?

– Apo’yla Ankara’dan tanışırdım. 1973 – 75’te Ankara gençliğinin örgütlenmesinde beraber çalışmış, aynı dernekte yöneticilik yapmıştık. THKP – C sempatizanıydık ve Apo bize “Mahir Çayan’ın yazdıkları en iyi Kürdistan’da uygulanır, bırakın büyük şehirleri, gelin Kürdistan’a gidelim. Silahlı mücadeleyi orada örgütleyelim” derdi. O dönemde gençlik hareketinde aktif olan benim gibilerin Apo hakkındaki kanaati, “hafif çatlak” olduğu yönündeydi. Kurduğu örgüt ve ilişkileri bize fazla “karanlık” geldiği için uzak durmuştuk.

12 Eylül’den sonra temas kurdunuz mu kendisiyle?

– 1980’in sonbaharında ondan bir mektup aldım. Bu uzun mektup, bugünümü de etkileyen 3 yıllık büyük maceranın başlangıcı idi. Apo mektubunda Türk ulusal kurtuluş hareketine atıfta bulunuyor, “M. Kemal’in 1919’da Anadolu’ya geçer geçmez yaptığı ilk işlerden biri Kürt aşiret liderleriyle kontakt kurmak olmuştur. Türk ulusal savaşı, Türk – Kürt dayanışmasının ürünüdür. Burjuva ve feodal atalarımızın yaptıklarını, biz niye yapmayalım” diyordu.

Nasıl karşıladınız bu teklifi?

– Doğrusu benim için de cazip bir teklifti. Çünkü o zaman sola egemen olan kanıya göre, askeri darbenin başarıya ulaşmasının en önemli nedenlerinden biri de, sol örgütler arasında dayanışmanın gerçekleşmemiş olmasıydı. PKK ile cuntaya karşı ortak bir cephe yaratmaya ve diğer örgütleri de buna dahil etmeye karar verdik. Avrupa’da askeri darbenin işkence ve terörünün teşhirine yönelik başlayacak faaliyetler zamanla ülkeye de kaydırılacaktı.

Daha sonra Apo’yla görüştünüz…

– Evet… Apo’yla uzun tartışmalarımızda, PKK’nın geçmiş pratiklerinin kesin bir özeleştirisini almıştım. Üzerinde anlaştığımız noktaları, solun genel bir özeleştirisi olarak, bildiri ve broşürler biçiminde ortak imzalarımızla yayımlamıştık. “Demokrasi ve özgürlük isteyen bizlerin yapacağı işlerin başında, demokrasi ve özgürlükleri kendi saflarımızda, halk saflarında gerçekleştirmek geliyordu. “Şiddeti ve hiyerarşiyi üreten, eşitlik ve özgürlükleri sınırlayan egemen kültür anlayışlarının saflarımızda yeniden üretilmesine izin vermeyecektik”.

PKK’ya güveniyor muydunuz?

–          Hepimizin aklının bir köşesinde bir “acaba” vardı. Çünkü PKK, 12 Eylül öncesi gerek kendi safından, gerek halktan birçok kişiye karşı acımasız bir terör uygulamış, bazı sol örgütlere karşı da açık bir imha savaşı sürdürmüştü. Bu şiddet politikası PKK’yı, Türk ve Kürt sol örgütlerinin gözünde “karanlık ve şaibeli bir örgüt” haline sokmuştu.

Aklınızdaki soru işaretleri ne zaman cevaplandı?

– PKK kendi safından insanları tutuklamaya başlayınca… Bu insanların akıbeti bilinmiyordu. Bunun üzerine PKK’ya yönelik eski kuşkular yeniden uyandı. Apo bize verdiği sözü tutmuyor, girdiği ilişkiyi dinamitlemeyi göze alıyordu. “Parti içi temizlikte izi kaybolan insanların çoğunu tanıyordum.

Ne tepki verdiniz?

– Öcalan’a çok sert bir mektup yazdım. Tutukladığı insanları derhal serbest bırakması gerektiğini, bunun, üzerinde anlaştığımız ilkelere, yayımladığımız ortak deklarasyonlara ters bir tutum olduğunu söyledim. Aksi takdirde, yaptıklarına karşı açık tavır alacağımızı ve PKK’yı kamuoyu önünde teşhir edip kınayacağımızı yazdım. Avrupa’da askeri darbeye karşı yürüttüğümüz tüm ortak faaliyetleri durdurduk. Fakat bunların Apo üzerinde fazla etkisi olmadı. PKK, temizlik hareketini yurtdışına da taşıdı. İlk cinayet Rüsselsheim’de işlendi. Bunu diğerleri takip etti. 2 yıl içinde kendi saflarından ve diğer sol örgütlerden 20’ye yakın siyasi cinayet işlediler.

Siz de hedef miydiniz?

–          Evet. PKK tarafından hem “demokrasi zehri”ni sol saflara sokmuş olmak ve “ihanet”i örgütlemek, hem de “hainlere arka çıkmak “suçundan” başta ben olmak üzere hepimize yönelik yoğun bir saldırı kampanyası başladı. Öcalan, dergisinde beni ve birlikte hareket ettiğimiz topluluğu açıktan hedef göstermeye başladı.

Hareketi ne zaman terk ettiniz?

–          İç tartışmaların yoğunlaştığı 1984’te Hamburg’a yerleştim. Deyim yerindeyse “gemileri yakmaya” karar vermiştim. Askeri darbeden beri tamamıyla örgüt imkânları ile geçiniyordum. 1981 – 84 macerası sırasında Avrupa’da, Ortadoğu’da ayak basmadığım yer kalmamıştı. Şimdi Almanya’da bile saklanmaya başlamıştım. Yorgundum. Düşünmeye ihtiyacım vardı, ama kendime ait bir evim, kafamı sokacak bir yerim bile yoktu. Nerede yatacak, ne yiyip ne içecektim. Üstelik çoğu insanın gözünde “eski şeftim. Kendime yeni bir hayat kuracaktım. Ama bu yazıldığı kadar kolay değildi.

Neden?

– Sosyal daire, işsizlik dairesi kapısında dolaşmak, toplum dışına düşmüş, alkolik vb. insanlarla aynı kuyruğa girmek, iş aramak gibi “sıradan” yaşamın gereklerini yerine getirmeniz gerekiyor. Birçok arkadaşım bu geçişi yapmayı kendine yediremedi. Bir ülkenin kaderini belirlemeye aday, şehirleri, bölgeleri kontrolleri altında tutmuş, yönetmiş insanların, şimdi sosyal yardım dairesi kapısına düşmesi kolay değildi. Bunun yerine “Mücadele devam ediyor” deyip örgüt kurmak ve geçimini böyle temin etmek çok daha kolaydı. Nitekim bunu yapanlar da oldu.

Siz ne yaptınız?

–          Önce babamın yanına taşındım. Az kahrımı çekmedi benim.

Gazeteci olarak ufak tefek işler buldum. Ve büyük bir açlıkla yeniden üniversiteye yazıldım. Sonunda beni tanıyan bazı öğrencilerin de girişimi ile Türkiye İktisat Tarihi üzerine misafir öğretim görevlisi olarak ders vermek üzere Oldenburg Üniversitesi’ne davet edildim. Ama 1986’da gelen bir haber her şeyi altüst etti.

İHD’ler ölü doğdu

Sol, Türkiye’de PKK’ya karşı onurlu bir tutum takınamadı. Bu yüzden insan hakları dernekleri belini bir türlü doğrultamadı

Kürşat, Türkiye’de sol adına, ideolojik kaygılar taşımadan, her türlü insan hakları ihlaline karşı tavır alan onurlu insanlardandı.

İnsan haklarını sadece devlete değil, PKK’ya karşı da savunmamız, “sol” diye bilinen büyük gövdenin hoşuna gitmedi. Hatta bana, bizlere tavır aldılar. Çünkü, onlara göre “PKK bir kurtuluş savaşı veriyordu ve olurdu böyle şeyler…

Sol, Türkiye’de PKK’ya karşı onurlu bir tutum takınamadı.

İnsan hakları dernekleri de bu nedenle ölü doğdu ve bir türlü belini doğrultamadı.

Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) içinde de benzeri bir durum oldu. Hepsi arkadaşımdır. 1995 – 96 yıllarında kendilerine deyim yerindeyse yalvardığımı hatırlarım:

Devlete yönelttiğiniz her eleştiriyi PKK’ya da yöneltin, ilkelerinizin insanı olun, PKK’ya Kürt meselesi açısından değil, insan hakları açısından tavır alın” dedim, ama bu fikir fazla taraftar bulmadı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!