İttihat Ve Terakki

Meşrutiyeti Takip Eden Aylarda Bir Çok Hadiselere Dair Rivayetler Çoğaldı

Meşrutiyeti Takip Eden Aylarda Bir Çok Hadiselere Dair Rivayetler Çoğaldı

 

Meşrutiyet’i takip eden günler bütün Temmuz ve Ağustos ayları hep hadiselerle dolu olduğundan bu hadiseler Selânik’e ve İstanbul’a hatsiz, hesapsız mektuplar ve telgraflarla bildiriliyordu. Kimisi Resne’de dağa çıkan Niyazi’ye mükemmel bir kılıç imali için orduda ve ahali arasında iane toplandığını, kimisi Üçüncü Ordu askerlerinin ve Hüseyin Hilmi Paşa’nın Kanun-u Esasi’yi himaye edeceklerine yemin ettiklerini bildiriyordu. Gelen bu haberlere nazaran Hüseyin Hilmi Paşa’dan Makedonya isyanının bastırılması sorulduğu zaman Paşa; “Bende asker yoktur. Makedonya’da üç buçuk milyon ahali var. Cümlesi Genç Türktür” cevabını vermişti.

Rum Patriği Yovakim, Kanun-u Esasi’nin ilânından ve Rumların Kanun-u Esasi için Patrikhane’de nümayiş yapmalarından memnun olmadığını alenen göstermesi üzerine istifası için Rumlar bir nümayiş hazırlamakta idiler.

Abdülhamid’in hafiyelerinden Zeki, Çerkes Mehmet, Kenan Paşaların İstanbul’dan çıkıp Bursa’ya gitmeleri Zaptiye Nazırı tarafından tavsiye olunmuştu. 4.300 hafiye açığa çıkarılmıştı. İkinci Veliaht Yusuf İzzettin Efendi fevkalade alkışlanmıştı.

Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde kırk kadın azâ bulunduğu, gazete ve mektup tevziinde bunların çok işe yaradıkları anlaşılmış idi. Arnavutların takındıkları tavır ve hareket te Işkodra’daki İttihat ve Terakki Cemiyeti merkezi tarafından şu suretle bildiriliyordu:

“Kanun-u Esasi’nin kabulü üzerine Meclis-i Mebusan’ın açılacağı İşkodra’da ilân edildi. Fakat bu haber İşkodra’da suitelâkkiye mucip oldu. Gazetelerimizde Abdülhamid aleyhinde fıkralar bulunması bura ahalisinin cemiyet efradı hakkında iğbirarına mucip oluyor. Şayet bu yolda makaleler yazılması zaruri ise bu gazetelerin Işkodra’ya gönderilmemesini rica ederiz.”

Trablus’ta, Rodos’ta, Yemen’de vesair mahallerde bulunan menfalara telgraflar çekiliyor ve bunlarda ya “aff-ı umumi ilân edildi, tebrik ederiz” yahut “Padişahımız aff-ı umumi ilân etti, kurtuldunuz” diye yazılı bulunuyordu.

Memleketin her tarafında yapılan nümayişlere dair mektuplarda gelmeğe başlıyordu. Menfada bulunan bir zat, bu nümayişler hakkında yazdığı bir mektupla diyordu ki:

“Manastır, Selânik vukuatı ecnebi gazetelerde okundukça yavaş yavaş heyecan kabarıyor, ümitler uyanıyordu. Cuma günü akşamı alaturka saat on raddelerinde Mebusan’ın küşadı telgrafla ilan edilince etrafa meserret avazesi koptu. Ne yalan söyleyim, birtakım sebeplerden dolayı artık kımıldamamağa azmetmişken ben de kendimi tutamadım. Hemen o gece bir nümayiş alayı tertibine karar verdik. Sancaklar, fenerler, müteaddit yaşasın hürriyet, adalet, müsavat levhaları yazdırdık. Kemal’in; amâlimiz, efkârımız ikbali vatandır.., şarkısını talim etti. Gece saat birde tekrar mektepte toplanarak alayı tertip ettik. Tedarik edebildiğimiz kırık dökük bir saz takımını da önümüze kattık. Yaşasın hürriyet, adalet, müsavat Meclis-i Mebusan ve Kanun-u Esasi ve arada bizzarur “yaşasın Sultan Hamid avazeleriyle Vali’nin Konağı önüne geldik. Vali, kapının önüne çıktı. Kemal’in şarkısı iki defa okundu. Uzunca bir nutuk ta söylendi. Nidalarımızla etrafı çınlattık. Konsoloshaneler önünde de suret-i mahsusada durularak ayin gece yarısından üç dört saat sonraya kadar devam etti.

Nümayişi yapanlar iki bin kişi kadar vardı. Ekseriyeti Türkler teşkil ediyordu. İçimizde Yahudi hemen yok gibi bir şeydi. Sonradan haber alan Araplar da büyük bir alay halinde bize iltihak ettiler. Bu hadiselerden istifade etmek lazımdır. En büyük fayda Arapları Türklere ısındırmak ve hepimizin kardeş olduğunu ruhlarında kökleştirmektir.

Fakat İttihat ve Terakki Cemiyeti böyle dahili işlerle meşgul olabilecek bir vaziyette değildi. Çünkü cemiyetin erkânı daha ilk şaşkınlıklardan kurtulmağa vakit bulmadan harici darbeler inmeğe başlamıştı. Cemiyetin bütün o hadiseleri uzaktan seyretmesi, hükümet işlerine yalnız uzaktan müdahale ederek doğrudan doğruya iş başına geçmekten çekinmesi zuhur eden hadiseleri bütün ehemmiyetiyle kavrayabilmesine mani oluyordu. Kanun-u Esasi ilan edilmişti. Fakat Hükümetin şekli hiç değişmemişti. Salhurde paşalar kendi bildikleri gibi siyaset yapmakta berdevamdılar. Bulgarların İstanbul Mümessili Geşof’un ziyafete davet edilmemesinden çıkan ihtilaf ne idi ve Babıâli buna karşı ne tedbirler alıyordu? Selanik’teki umumi merkezin bunlardan kat’iyyen haberi yoktu. 9 Eylül 1908 tarihinde Merkez-i Umumi tarafından Cağaloğlu’nda Heyet-i Mebuse’ye çekilen bir telgrafnamede deniliyordu ki;

“Geşof hadisesinden dolayı Heyet-i Vükelâ ne suretle hareket ediyor? Netayicin ne renk kesbedeceğini mübeyyin mufassal tahriratınıza ilk posta ile intizar ederiz.”

Meşrutiyet’in ilanını müteakip bir yığın mesele çıktığı halde bunları İstanbul’a gönderilen üç kişinin takip edip anlayabilmesi ve Merkez-i Umumi’yi vaziyetten haberdar etmesi bekleniyordu. Yukarıdaki telgraf bunun böyle olduğunu ispata kâfi bir delildir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!