Devlette Yolsuzluk Söylentileri Ayyuka Çıkmıştı
Devlette Yolsuzluk Söylentileri Ayyuka Çıkmıştı
Selânik Merkezi’nden İstanbul’daki Heyet-i Merkeziye havale edilmekle iktifa edilen bu telgrafnamelerin içinde bazı Ermenilerin de feryatnameleri vardı. İstibdat devrinde neler yapılmış olduğunu ve fenalıkların Meşrutiyet’ten sonra da nasıl devam etmesini anlatan böyle bir şikayet telgrafında deniliyordu ki:
Âh halâ zulmet içindeyiz. Telgraf Nezareti Mektupçuluğu’ndan feragat edilen Bekir Efendi’nin biraderinin oğlu olup hafiye ve Antakya Telgraf Müdürü Vasfi ve muzir tercümanı sahte Dava Vekili Manak Efendilerin teşkil eyledikleri kumpanya töhmetler tertip ederek ve yalancı şahitler bularak birçok paralarımızı çekti. Bu kumpanyadan ve mükerrer ceraim erbabından bir şahsın mahkemedeki evrakı yok ettirildi. Şimdi bu adam yırtıcı canavar gibi üzerimize saldırmaktadır. Biz artık istibdat öldü diye tekrar mahkemeye müracaat ettik. Fakat istibdatın henüz ölmediğini anladık. Çünkü mücrim olan o adam bu gece saat dörtte tevkifhaneden çıkarıldı. Adalet nurunun intişarına canını feda ederek çalışan mukaddes cemiyet bize de baksın. İstibdat devrinin zulmünden dolayı yavrularını terkederek ecnebi diyarına gidip alın teriyle kazandıkları parayı bir zarf içinde çek olarak ailelerine gönderen vatandaşlarımızın o mektupları, muzır evrak diye açılarak içindeki paralar alınıp hep sarfedilmiştir. Merhamet ve vicdani muavenet bekliyoruz.”
Bu şikayet telgrafları yalnız istibdat idaresinin devam etmekte olduğunu anlatmıyor, aynı zamanda yeni idarenin, Meşrutiyet’in ve Kanun-u Esasi’nin adalet, hürriyet ve müsavat temin edemeyeceği hakkında halka yavaş yavaş kanaat gelmekte olduğunu da isbat ediyordu ki İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin en ziyade nazar-ı dikkate alması lazım olan cihet bu idi. Birçok yerlerde polis komiserleri, polis memurları eski zihniyette muamele yapmaktan hiç çekinmiyorlardı. Bunların hep birden azledilmelerine imkân yoktu. Yerlerine kimler getirilecekti ve idari işlerde tecrübesi olmakla beraber Meşrutiyet’e sadık kaç kişi bulunabilecekti? Bunları yapmak mümkün olmadığı için devlet işlerini demir elle idare etmek lazımdı.
Halbuki bütün işler başta Sadrazam Kâmil Paşa olmak üzere hep istibdat adamlarına bırakılmıştı. Cemiyet yalnız uzaktan müdahale ile iktifa ediyordu. Halbuki bu müdahale, Kâmil Paşa’nın İttihat ve Terakki klüplerini kapatmak için vilayetlere emir göndermesine bile mani oluyordu.
Samsun’dan gelen bir mektupta bu vaziyete dair verilen tafsilâtta deniliyordu ki:
“Samsun, Trabzon ve civarlarına diğer vilayetler ahalisinden polis, komiser tayini lazım gelirken hürriyet ilan edildikten sonra işten el çektirilen Mutasarrıf Cemal Paşa’nın rüşvet vasıtası olan komiserin yerine mülga Zaptiye Nezareti Muavini ve hafiyelik mucitlerinden Ahmet Efendi, Samsun Komiserliği’ne tayin ettirildi. Bereket versin ki Vilayet onu kabul etmedi. Halbuki şimdi ondan daha ahlaksız olan Çarşamba Komiseri Çerkes M. tayin ediliyor. Trabzon’dan ahali tarafından kovulan Hüseyin Ruhi, Hafiye Nazır Vekili Ziver Bey’in himayesinden emin olduğu için İstanbul’a gitti. Bu adam da herhalde bir yere tayin edilecektir. Hala mı eski istibdat, halâ mı iltimas ve himaye eseri görmeğe devam edeceğiz?