Doktor Bahaddin Şakir ve Diran Kelekyan Efendi’nin Mektuplaşması
Doktor Bahaddin Şakir ve Diran Kelekyan Efendi’nin Mektuplaşması
Bu aralık Diran Kelekyan Efendi’den Doktor Bahaddin Şakir Bey’e varit olan haberlerde Ahmet Celalettin Paşa’nın vaziyeti maliyesinin gittikçe fenalaştığı bildiriliyordu. Paşa’nın borcu seksen bin Mısır altınını bulmuştu. Artık çiftlik satılığa çıkarılmıştı. Diran Kelekyan Efendi, Paşa’nın vaziyetini kurtarmak için onu Sudan’da bir altın madeniyle alakadar ettirmişti. Diran Keleykan Efendi bu işe dair diyordu ki:
“Maden keşfedilmek üzeredir. Oraya gönderilen adamlardan alınan haberler gayet müSaidtir. Eğer iş neticelenirse ahval-i maliye yeniden düzelecektir. Her ne kadar madene ait keşif muamelatı iki senede biterse de, iş ciddi bir hal alırsa hiç olmazsa şimdiki endişelerimiz zail olur.”
Demek ki Ahmet Celalettin Paşa’daki para suyunu çektikten ve Yusuf İzzetin Efendi ile olan rabıta ve alaka kesildikten sonra şimdi bütün ümitler Sudan’daki mevhum altın madeninin keşfine bağlanıyordu. Bu ümitte, belki iki sene sonra tahakkuk edebilirdi!
Diran Kelekyan Efendi, Ahmet Celalettin Paşa’nın yakında Paris’e gideceğini bildiğinden onun Paris’te bulunduğu müddet zarfında yapılacak işler hakkında Bahaddin Şakir Bey’i ikaz etmekten geri kalmıyor ve diyordu ki:
“Paşa, yirmi yirmi beş güne kadar Avrupa’ya hareket edecektir. Ben de bu yaz Paşa’dan biraz sonra gelip sizi kucaklamak zeminin gereği gibi hazırladım. Bunları bittabi gayet mahremane olarak yazıyorum. Bu arıza ile ricam, orada işleri iyi idare etmenizdir. Paşa’nın ahlakını bilirsiniz. Şunun bunun sözlerine kolaylıkla inanır. Binaenaleyh gerek kendinizin ve gerek bendenizin mahrem münasebatımız hakkında fevkalade ihtiyat lazımdır. Orada Cemiyet ve zatıalinizin o Cemiyetle olan münasebatı hakkında da ihtiyat lazımdır. Çünkü Paşa, Terakki ve İttihat Cemiyeti ile bağlanmak istemeyip kendisinin riyaset etmesi davasında ısrar eyleyecektir.
Her ne hal ise biz hamiyet vazifesinde kusur etmemekle beraber, şu felaket aleminde maişetimizi de bozmamağa mecbur olduğumuzdan fevkalade ihtiyatla hareket etmemiz ve mahremiyetten ayrılmamız iktıza eder. Oradaki arkadaşların cümlesi namuslu zatlar ise de, bunlar arasında mahremiyetin vücub derecesini ve en ufak bir ihtiyatsızlığın ne gibi zararlar verebileceğini bilmeyenler olabilir. Bunlarla münasebetiniz de arzettiğim hususları temin ile şimdiden ihtiyatlı bulunmanızı bilhassa ehemmiyetli görürüm. Çünkü onlar bir dereceye kadar müstakil oldukları halde siz ve ben namus belası olarak müstakil bulunmuyoruz.
Binaenaleyh bu yaz mevsiminde, işlerin iyi bir suretle cereyanını ve ardına soğukluk girmemesini temin etmenizi size bırakıyorum. Hiç telaş göstermeksizin, fakat manevi tehlikelere, yani lüzumsuz sözler söylenmesine mahal bırakmaksızın şimdiden zemini hazırlamak lazımdır. Demek istiyorum ki işlerinizi ve işlerimizi o hale getirmelidir. Bu babta eğer lüzum görürseniz mahremane Sezai Bey’i ikaz ediniz. Nasıl elzem görürseniz öyle yapınız.
Yusuf İzzettin Efendi meselesi herşey yapılabildi mi? Burada maliye cihetiyle pek fena bir halde bulunuyorum. İş’aratınızı bekliyorum.”
Görülüyor ki Diran Kelekyan Efendi ile Doktor, Ahmet Celalettin Paşa’yı oyalıyorlar, aralarında gizlice muhabere ettiklerini ona çaktırmıyorlar, hatta Paris’teki Terakki ve İttihat Cemiyeti ile Doktor Bahaddin Şakir Bey arasında sıkı bir münasebet olduğunu da söylüyorlardı. Çünkü Paşa, Cemiyetin riyasetine geçmek istediğinden, Cemiyet ise bunu kabul etmediğinden Doktorun, Cemiyette mühim bir rol oynadığını anlar anlamaz, Ahmet Celalettin Paşa’nın Doktora her ay gönderdiği beş yüz frangı keseceğine şüphe yoktu. Her ne kadar bu para muntazaman gönderilmese bile, arada sırada yollanması bile Doktor Bahaddin Şakir Bey’in mümkün mertebe Paris’te yaşayabilmesini temin ediyordu. Diran Kelekyan Efendi’nin mektuplarında ekseriya bu para meselesi mevzuubahis olunuyordu. Mesela bir tanesinde diyordu ki:
“Emir buyurduğunuz para meselesini birkaç gün zarfında yetiştiremediğimden dolayı affınızı istirham ederim. Zemin müSaid değildi, yani Ahmet Celalettin Paşa’da para yoktu. Fakat bir iki güne kadar bir şey yapabileceğimi kuvvetle ümit ediyorum. İyi niyetimden elbette eminsiniz. Ahmet Celalettin Paşa’nın maaşları kesileceği rivayetine gelince; böyle sözlere ehemmiyet vermeyiniz, bu gibi sözler bazan söylenirse de icra olunmaz. Öyle bir tasavvur yoktur. Size karşı hisleri pek yolundadır. Müsterih olunuz.”
Diran Kelekyan Efendi’nin bu mektupları çok korkarak yazdığı anlaşılıyordu. Çünkü en ehemmiyetsiz meselelerden bahsederken bile şifre kullanıyor, her zaman mahremiyeti ve teyakkuzu hatırlamaktan geri kalmıyor, imzasını “Bedri” diye atıyor ve bu Bedri’yi de bazan şifre ile yazıyordu. Bununla beraber, Dr. Bahaddin Şakir Bey’in bir çok hususlarda şüphesiz pek ziyade işine yarıyordu. Hatta Dr. Bahaddin Şakir Bey’e icabında Mısır’dan pasaport bile tedarik ediyordu. Bu pasaportu işi hakkında Diran Kelekyan Efendi bir mektubunda diyordu ki:
“Bendenize sipariş etmiş oldğunuz pasaportu leffen takdim ediyorum. Buradaki Fransız Konsoloshanesi’nden de vize edilmiş olduğundan tamamile muteberdir. İsminiz “Mehmet Bahatti” yazıldı. Fransızca’sında Baha-el-dine yazdılar. Mısırlılar böyle yazarlar. Başka suretle yazdırılmak mümkün değlidir. Diğer taraftan Fransızca tarafına pederinizin ismi yazılmadığında teessüf ettim. Fakat çare yoktu. Çünkü Fransızca tarafında peder isim için yer yoktu. Mektup ve emsali üzerinde yavaş yavaş isminizi bu Mohamed Baba –el-dine şekline tahvil eylemeli.
Böyle kendiniz Mısır’a gelmeksizin pasaport çıkarıldığını kimseye söylememenizi rica ederim. Çünkü hükûmet buna karşı da müşkülat çıkarır. Biz şimdi bu usulden fevkalade istifade ediyoruz. Bu istifademizin kesilmesi işimizi fevkalade bozar.
Paşa’nın taallukatından Rakime Hanımı bilirsiniz. Maiyetile birlikte bu kere Fransa’ya hareket etti. Paşa da on beş gün sonra hareket edecektir. Bu seyahati size mahremane bildiriyorum. Çünkü Rakime Hanım belki Paris’e muvasalatını kimseye bildirmez. O halde tarafınızdan onu aramak filan münasebetsiz olur. Bunlar bir dereceye kadar Avrupa’da da mahremiyet-i islamiyeyi muhafaza ederler. Her halde şunu bildirmek isterim ki; bendeki bun kadına bir şeytan nazariyle bakarım. Binaenaleyh münasebatımız, muhaberatımız ve emsali hakkında fevkalade ihtiyat lazımdır. Yalnız kendisine karşı ihtiram ve nezaket gösterilmekte iktifa edilmelidir.
Benim seyahatime gelince; Paşa Hazretleri yol masrafını vadetti. Onun için aile ile gelmek niyetindeyiz. Fakat Dünyanın hangi tarafında dört kişilik bir aile beş yüz franklık bir bütçe ile yaşayabilir? Her ne hesap edilse, dört ayda iki bin frank açık hasıl oluyor. Fakat ne olursa olsun diyip gelmek emelindeyim. Elbette Allah bir şey yapar.
Siyasi işlerimiz öyle bir hal aldı ki artık görüşmeğe kat’iyyen lüzum var. Ah eğer bizim mütedahil maaşlar gönderilse idi, ne kadar iyi olurdu! Fakat bizi düşünen var mı? Ancak biz başkalarına karşı vazifelerle, ahitlerle filan bağlı bulunuyoruz!!
Benim Avrupa’ya gitmemi menetmek için birçok taraflardan, hususile İstanbul’un gayriresmi Paris Sefirleri olan tulumbacı paşalar tarafından entrikalar çevrildiğini işitiyorum. Asaf çapkını da buna çalışıyormuş. Binaenaleyh seyahat tasavvurumun gayet gizli tutulmasını rica ederim.”