İttihat Ve Terakki

İstibdat Yönetiminin Prototipi: Fehim Paşa

İstibdat Yönetiminin Prototipi: Fehim Paşa

 

Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin son bir iki sene zarfında teşkilatını tevsis, aza adedini artırmağa ve bilhassa ordu zabitleri arasında taraftar kazanmağa muvaffak olması artık Abdülhamid idaresinin tutunacak hiçbir yeri kalmamasından ileri gelmişti. Gece ve gündüz namazında Abdülhamid’e dua etmekte devam eyleyen cahil kütle bir tarafa bırakılacak ve Abdülhamid idaresinin nimetinden istifade ederek mütemadiyen ceplerini dolduran avene ve avenenin avenesi hesaba katılmayacak olursa Türk münevverleri içinde istibdattan yaka silkmeyen hiçbir kimse kalmamıştı. Bu münevvverler memleketi kurtaracak bir mucizenin doğmasını her an bekleyip duruyorlardı.

1907 senesinde Abdülhamid’in casus teşkilatını idare edenler o kadar ileri gitmişlerdi ki büyük devletlerin Sefirleri Abdülhamid nezdinde şiddetli teşebbüslerde bulunarak Serhafiye Fehim Paşa’nın kaldırılmasını istemişlerdi. Bu teşebbüs üzerine Fehim Paşa’nın birden bire sükut etmesi ve o zaman bütün İstanbul’u büyük bir hayrete düşürmüştü.

Abdülhamid’in teşkil ettiği Saray kamarilasının karanlık şahsiyetleri içinde Fehim Paşa,en ziyade korkulanı ve en çok korkutanı idi. O, devrin bir diplomata tarafından söylendiği veçhile “yerli halkın gulyabanisi” idi. Casus teşkilatının reisi olduğundan ve bu sıfatla Abdülhamid’in şahsını korumakla muvazzaf bulunduğundan zalim Padişah onun her istediğini yapıyordu. Fehim Paşa da, bu kuvvete bel bağlayarak hiçbir tehditten, hiçbir cinayetten çekinmiyordu. Ondan ziyade korkanlar Veliaht Reşat ve ikinci Veliaht Yusuf İzzettin Efendilerdi. Bütün Türkiye’de, Abdülhamid’in avenesi içinde Fehim Paşa’dan ziyade nefret edilen bir şahsiyet yoktu.

1907 senesi kışında Fehim Paşa bir Alman’a ait olan bir mağazaya vaziyet ederek mağaza içindeki eşyayı kendi hesabına sattırmıştı. Bunun üzerine Alman Konsoloshanesi tarafından yapılan bütün teşebbüslerden hiçbir netice çıkmamıştı. Fehim Paşa Almanın mağazasından çıkartarak sattırdığı eşyanın bedelini bile geri vermek istemiyordu.

Bunun üzerine Almanya’nın o zamanki Sefiri Baron Mareşal Von Bieberstein fena halde kızmıştı. Sefir, derhal Yıldız’a gitmiş ve sırkatten başka bir şey olmayan bu işe mücaseret edenlerin şiddetle tecziyesini Abdülhamid’den kat’i surette istemişti. Baron Mareşal, efkar-ı umumi nazarında bu sırkatin “Yaver-i has Hazret-i Şehriyari” tarafından yapıldığının söylendiğini de ilave etmişti.

Fakat Abdülhamid, sevgili serhafiyesi rencide etmek istemediğinden Alman Sefirinin bu müracaatına ehemmiyet vermemişti. Sefirin protestoları da tamamiyle akim kalıyordu. Abdülhamid, serhafiyesini o kadar seviyordu ki Baron Mareşal’ın tehditlerinden kurtulmak için Mabeyin vasıtasıyla doğrudan doğruya Berlin hükûmetine müracaat etmişti. Almanya İmparatoru İkinci Wilhelm dostluğuna iltica ederek İstanbul’daki Sefirin susturulmasını istemişti.

İmparator Wilhelm, Abdülhamid’i kızdırmak istemediğinden ve hatta Makedonya ıslahatı için Babıali’ye verilen notalara bile Almanya hükûmetinin iştirakini zorla kabul ettiğinden bu defa Fehim Paşa hadisesi üzerine dahi Almanya Hariciye Nezareti’ni itidale davet etmişti. Onun için bir taraftan Baron Mareşal, Fehim Paşa’nın mutlaka tecziyesini ve teb’idini şiddetle talep ederken diğer taraftan Berlin Hariciye Nezareti Sefire vaki olan tebligatında Fehim Paşa’nın yalnız İstanbul’dan teb’idine kanaat ederek tecziyesi cihetine gitmemesini ihtar eylemişti.

Görülüyor ki bu Fehim Paşa hadisesi, on seneden beri Almanya’nın İstanbul Sefaretinde bulunan Baron Mareşal gibi büyük bir Alman diplomatının mevkiini bile sarsmağa sebep olmuştu. Fakat Alman Sefiri, Fehim Paşa işinde mağlup vaziyetine düşmeği kat’iyyen hatırına getirmediğinden, Abdülhamid’in İstanbul’daki Alman Sefareti’ni hiç nazar-ı itibara almadan doğrudan doğruya Berlin’e müracaat ettiğini haber alınca bu sefer Abdülhalimid’e ültimatom mahiyetinde bir nota vermiş ve bunda “ya Almanya Devleti’nin mümessilinden veyahut sevgili Serhafiyenden vazgeçsin!” demişti.

Almanya Sefiri’nin bu sonuncu teşebbüsünü İstanbul’daki İngiliz Sefiri de himaye ettiğinden Abdülhamid nihayet işin çıkar yolu olmadığını anlamıştı.

Malum olduğu üzere, Alman ve İngiliz Sefirlerinin müdahaleleri üzerine Fehim Paşa, nihayet İstanbul’dan Bursa’ya nefyedilmişti. Meşrutiyet ilan edildiği zaman Fehim Paşa, Bursa’da bulunuyordu. Onun Bursa halkı tarafından Meşrutiyet’in ilk günlerinde nasıl linçedildiği de malum olduğundan burada o hadisenin tefsilatına girişmek istemiyoruz.

Yalnız, Alman Sefiri Baron Mareşal, neden Fehim Paşa’nın İstanbul’dan uzaklaştırılmasını istemekte o kadar inat ve ısrar ettiğini biraz araştırmak lazımdır. Bunu, o zamanki İngiliz Sefiri Sir Nicholas O’Conor hatıratında pek güzel izah ediyor. İngiliz Sefiri Türklerin Almanya’yı hiç sevmediklerini ve Almanların yalnız Abdülhamid ile avenesi tarafından sevildiklerini anlattıktan sonra diyor ki:

“Baron Mareşal, Fehim Paşa gibi kendisinden nefret edilen bir adamdan Payitahtı kurtaracak olursa bu hadisenin memlekette Almanlara karşı gösterilen alakasızlığı izale etmeğe yardımı dokunacağını biliyordu. Baron Mareşal’ın bütün İstanbullular ve bilhassa iki veliaht tarafından çok sevildiğine şüphe yoktu.

Şu halde kurnaz bir İrlandalı olan İngiliz Sefiri Baron Maraşal’in, Fehim Paşa aleyhinde teşebbüsünden faydalı neticeleri hasıl olacağına o kadar emin bulunuyordu ki o faydaların bir kısmını İngiltere tarafına celbetmek için Alman Sefiri’nin Yıldız’daki teşebbüsüne iştirakte hiç çekinmemişti. Görülüyordu ki Alman ve İngiliz Sefirleri de Abdülhamid’in artık nüfuzunun zail olduğunu ve aradan çık geçmeden Genç Türklerin iş başına geçeceklerini ve Meşrutiyet’in ilan edileceğini anladıklarından o zamana kadar hakimi mutlak olan Abdülhamid’den yüz çevirerek yavaş yavaş halka temayül etmeğe başlamışlardı.

Bu yazdıklarımızı hülasa edecek olursak diyebiliriz ki Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin 1895 senesinden, yani 13 seneden beri devam eden say-ü gayreti ve bu say-ü gayretin Selanik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyetiyle birleşmesi sayesinde fevkalade tevessü ve inkişaf etmesi, Rusya, Avusturya ve İngiltere Devletleri’nin Makedonya ıslahatını ileriye sürerek devleti taksime uğraşmağa çalışmaları yüzünden vatan kaygularının fevkalade artması ve yukarıda bahşettiğimiz Fehim Paşa meselesi gibi bir çok çirkin meselelerin köhne istibdat idaresini pek mütefessih bir hale getirmesi Meşrutiyet’in ilanını artık çok olgun bir vaziyete sokmuştu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!