Türk Solu Örgüt İçi İnfaz

Ramiz Şişman İnfaz Edildi

TKP(ML) üyesi Ramiz Şişman 5 Kasım 1996 tarihinde Ulucanlar Cezaevinde örgüte ihanet suçundan öldürüldü.

Türk ve Kürt soluna mensup bir çok militan dışarıda olduğu gibi cezaevinde de örgütleri tarafından örgüte ihanet ve ajan provokatörlük suçlamasıyla infaz edilmiştir. Çoğu zaman örgüt içi infazlar büyük gazetelerin alt taraflarında çok küçük bir haber olarak yer almıştır. Tek sutunluktur. Üç beş cümleyle özetlenen ve çoğumuzun da dikkatini çekmeyen sıradan bir haberdir bu. Der ki, “sabaha karşı Ulucanlar cezaevinde TİKKOcuların kaldığı koğuşta bir militan öldürülmüş olarak bulundu”, “dün akşam Sağmalcılar Cezaevinde DHKP-Clilerin kaldığı bir koğuşta bir kadın militan boğularak öldürülmüş olarak bulundu”63 gibi. Bazen de bu haberler sadece örgüt ve cezaevi ismi değişerek gazetelerde yer alır. İnfazlar infazları yapan örgütlerin yayın organlarında da geniş bir şekilde yer alır. Kimi zaman manşetten verilir. Amaçları sempatizanlarını ve kadrolarını psikolojik yönden etkilemek ve örgütün iç yapısını sağlamlaştırmaktır.

Örgüt içi infazlar genellikle içeride disiplin sağlama ve örgütsel yapıyı sağlamlaştırma zamanlarında yoğunlaşıyor. Polis operasyonlarından sonra çözülen örgüt mensupları örgüte dönük bilgiler verir. Örgüt yöneticileri örgütün yediği operasyonlardan sonra örgüte ait bilgileri veren, sorguda çözülen militanların kim olduğunu tespite çalışır. İçerden ve dışardan soruşturmalara ve araştırmalara başlar. Sorguda polise verilen ifadeler daha bir hafta bile geçmeden örgüt mensubu avukatlar tarafından kolay bir şekilde elde edilir. Yakalanan ve sorgulanan militanın verdiği ifadeler bu avukatlar vasıtasıyla önce örgüt yönetimine daha sonra ise tutuklandıktan sonra getirildiği cezaevinde örgüt şeflerine iletilir. Ve dışarıdaki örgütün kararıyla militanlar emniyetteki sorgulamanın ardından bu seferde cezaevinde “şefler” tarafından sorgulanır. Yapılan sorgulamada militan çözüldüyse işi bitiktir. İpi çekilmeyi bekler.

Cezaevine geçen militan örgütün belirlediği koğuşa yerleşir. Zaten cezaevine hakim olan örgüt istediği militanı istediği şekilde yanına getirebilir. Ve ilk sorgulama cezaevinde başlar. Önce bir “devrim mahkemesi” kurulur. Mahkemeye örgütün cezaevi temsilcileri yani “ağaları” katılır, sorgulama genelde akşam saatinde başlar televizyon ve radyolar kapatılır. Yargılama başlar. Tam bir tiyatrodur, diğer örgüt militanları da yaşanan sahnenin canlı şahididir. Yargılanan militan örgüt mahkemesinde sorgulanırken emniyette çözülmüşse, zaten yapacağı bir şey yoktur. Örgüt yapılan mahkemeden sonra kararını verir. Sanık “İşbirlikçi, hain”dir ve “örgüte ihanet” suçundan ölüme mahkum edilmiştir. İnfaz genelde sabaha karşı olur. Hakkında infaz kararı verilen militanın cezaevi yönetimiyle veya gardiyanlarla ilişki kurması engellenir. Öldürülecek olan militan daha akşamdan tuvalete ya da banyolardan birine kapatılır. Gece olur herkes yatar, infazı yapacak olan eski yol arkadaşları da cezaevindeki örgüt temsilciliği tarafından özenle seçilir. İnfazlar kimi zaman “boğma”, kimi zaman “şişleme” yöntemiyle olur.

TKP(ML) üyesi Ramiz Şişman da 5 Kasım 1996 tarihinde Ulucanlar cezaevinde sabaha karşı örgütü TKP(ML) TİKKO’nun emriyle birlikte kaldığı aynı davadan yargılandıkları örgüt arkadaşları tarafından “KDH” suçlamasıyla boğularak infaz edildi. Ramiz Şişman’da örgüte göre karşı devrimci hücre elemanıydı. Diğer öldürülen militanlar gibi Ramiz Şişman içinde örgütü TKP(ML) yayın organı Partizan Sesi dergisinin özel sayısında şu açıklamayı yapıyordu:

Partimizin KHK sürecinde başlayan düşmanın sızmalarını açığa çıkartıp ezmesi harekatı kapsamında, KDH elemanlarından birinin de alanımızda bulunduğu tespit edilmiştir.

Bu unsur (Ramiz ŞİŞMAN), dışarıdayken bir çok kadromuzun esir düşmesini örgütlemiş, kuşku duyulmaya başlanmasıyla birlikte gerek bu kuşkuları dağıtmak, gerekse cezaevleri cephesinde kontrol sağlamak amacıyla tutuklanarak cezaevine konulmuştur. Ki sözde “müebbet hapis cezası” almasına rağmen, yargıtayda dosyasını bilmem kaç milyara bozduracağını ve böylelikle dışarı çıkacağını, hatta kendisiyle birlikte ceza alanları da çıkarabileceğini bu süreçte etkileyerek kendisiyle hareket eden bir arkadaşa aktardığı da tarafımızdan tespit edilmiştir. Ayrıca süreç boyunca sergilediği pratik, gerçek niteliğinin tarafımızdan daha iyi tanınmasını sağlamıştır. KDH’nın ortaya çıkarılmasıyla kendi kellesinin de gideceğini bildiğinden, etkileyebildiği kadarıyla yoldaşları ve kitlemizi parti karşıtı bir tavra sürükleyerek hem yapabilirse kimi yoldaş ve kitlemizi partiden kopartmak hem de bu sayede kelleyi kurtarmak emeli olmuştur. Bu emeli uğruna girdiği çırpınışta ilk günler belli bir başarı elde ettiyse de, ilerleyen günlerde gerçek niteliği ve amacı görülmüş ve böylece emeline ulaşmak çabası boşa çıkarılmıştır.

Alanımızın tüm olumsuz koşullarına rağmen söz konusu Karşı Devrimci Hücre elemanı, 5 Kasım 1996 tarihinde indiği görüş yerinden kaçma çabalarına karşın, proletaryanın kesin hükmünden kurtulmayı başaramamıştır. Hak ettiği üzere partimiz tarafından ölüm cezasına çarptırılan KDH elemanı söz konusu unsur 5 Kasım Pazartesi günü saat: 13:40’da infaz edilmiştir.

Aynı gün akşamı TV kanallarında, diğer gün de burjuva gazetelerinde cezalandırma eylemimiz belirsizleştirilmeye çalışılarak; “neden öldürüldüğünü”, “kimler tarafından öldürüldüğü araştırılıyor” türünden haber yapıldı. Oysa eylemden birkaç saat sonra cezaevine gelen Cumhuriyet Savcısı’na verilen ifadesiyle eylem TKP(ML) adına Cemal ÇAKMAK tarafından savunularak üstlenilmiştir. Nedenleri ve niçin yapıldığı, ne adına, kim tarafından üstlendiği çırılçıplak ortadayken tüm bunların belirsizleştirilmeye çalışılmasının altında yatan amacı bilmiyor değiliz.

Ama nafile! Hiçbir güç ve çaba bizleri yolumuzdan alıkoymaya, proletaryanın hükmünü geçersiz kılmaya muvaffak olamayacaktır. Feodal–faşist devletin sızmaları olan KDH’yı açığa çıkartıp ezmesiyle önündeki en tehlikeli engeli bertaraf eden partimizin bu başarısından, devletin daha derinden titremeye tutulması kadar doğal ne olacaktır. Ki o değil miydi, ta 20 küsur yıl önce partimiz için “İhtilalci komünizmin Türkiye’ye uygulanması” tespitini yapan? Bu doğru tespiti, doğaldır ki onun partimize karşı “ilgisini” daha da yoğunlaştırmasını, tüm şiddetiyle yönelmenin yanında çeşitli yol ve yöntemlerle içine sızmasını da gerektirecekti. Ki öyle de yaptı. Ama işte bir kez daha proletarya demir yumruğunu tepesine indirdi. Bundan sonra mı? KDH’nın ortaya çıkartılıp etkisizleştirmesiyle feodal faşist devletin bu “ilgisi”nin bundan sonra daha da artacağını belirtmeye gerek var mı?

Bu büyük pratik süreçle sızmalara karşı muazzam bir tecrübeye sahip olan partimiz, KDH’dan arınarak tesis ettiği güçlü iç bütünlüğü ve proleter disipliniyle şimdi kavgada daha hünerli, daha kararlıdır. Ve bu kararlılıkla zafer, partimiz önderliğinde sınıf ve halkın olacaktır. Hiçbir güç bunu engellemeyecektir.

TKP(ML)–TİKKO’lu Esir Savaşçıları Adına Cemal ÇAKMAK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!