İttihat Ve Terakki

Jön Türklerin Cenevre’deki Faaliyetleri

Jön Türklerin Cenevre’deki Faaliyetleri

Bir taraftan Ahmet Rıza Bey ile arkadaşları Paris’te Abdülhamid idaresine karşı neşriyatla meşgul olurlarken diğer taraftan da İstanbul’dan Mısır’a kaçan ve oradan Cenevre’ye giden Murat Bey’de Cenevre’de “Mizan” Gazetesi’ni neşrediyordu. Tabii o zamanlar Cenevre’de bulunan bütün Türk gençleri onun etrafına toplanmışlardı. Tunalı Hilmi Bey’de gece gündüz Murat Bey’in yanından ayrılmıyordu.

Yazılarımızın başında Abdülhamid’in suret-i mahsusada Avrupa’ya adamlar göndererek Genç Türkleri kandırmağa çalışmış olduğunu yazmıştık. Bu teşebbüslerin birincisi 1896 senesinde yapılmıştı. O zaman Abdülhamid en ziyade itimat ettiği Serhafiye Ahmet Celalettin Paşa’yı Genç Türkleri susturmak vazifesile Avrupa’ya göndermişti. Ahmet Celalettin Paşa’dan ileride sık sık bahsedeceğiz, çünkü onun bir müddet sonra Genç Türklere iltihak ettiğini ve Mısır’dan Paris’e yazmış olduğu bir çok mektuplarını neşredeceğiz.

1896 senesinde Ahmet Celalettin Paşa memuriyet-i mahsusa ile Avrupa’ya gönderildiği zaman doğru Fransa’nın (Contrexevi lle) şehrine gitmiş ve oradan Cenevre’de bulunan Murat Bey’e bir mektup göndererek kendisile konuşmak istediğini bildirmişti.

Murat Bey, Ahmet Celalettin Paşa’nın ne maksatla Avrupa’ya gelmiş olduğunu biliyordu. Onun için Cenevre’de bulunan Türkleri, içtimaa davet ederek vaziyeti onlara anlatmış ve gidip Celalettin Paşa ile konuşmasının muvafık olup olmayacağını onlara sormuştu. Bu içtimada Murat Bey’in arkadaşları Abdülhamid namına Ahmet Celalettin Paşa tarafından söylenen sözlere inanılmamasını, Meşrutiyet ilan edilmedikçe Türkiye’ye avdet edilmeyeceğinin kat’i suretle anlatılmasını Murat Bey’e tavsiye etmişler ve ancak bu tarzda hareket edeceğine dair vaid verdiği taktirde gidip Paşa ile konuşabileceğini söylemişlerdi.

Bunun üzerine Murat Bey kalkıp Contrexeville’e gitmiş ve orada Ahmet Celalettin Paşa ile mülakat etmişti. Bu mülakatta neler konuşulmuştu? Orasını Murat Bey’le Ahmet Celalettin Paşa bilirler. Yalnız Murat Bey iki gün sonra tekrar Cenevre’ye avdet ettiği zaman pek müteheyyiç bulunuyordu. Sabırsızlıkla bekleyen arkadaşları Murat Bey’in geri döndüğünü haber alır almaz derhal toplanmışlar ve Murat Bey’den izahat istemişlerdi. Murat heyecanını güçlükle zaptetmeğe muvaffak olan bir adam tavrile arkadaşlarına demişti ki:

– Evlatlar, Ahmet Celalettin Paşa ile konuştum. Bu mülakat neticesinde Paşa bana ateşten bir gömlek giydirmiş oldu. Ben bu gömleği çıkarıp atamazsam cayır, cayır yanacağım. Biz burada bulundukça ve hürriyet fikirlerini neşre çalıştıkça Türkiye’de bizim yüzümüzden bir çok gençler ve mektep talebesi menfalarda bir türlü mahrumiyetler ve eziyetler içinde mahvolmakta, bir kısmı da hapishanelerde çürümektedir. Bizim Avrupa’da yaptığımız neşriyat bundan başka hiçbir semere vermiyor. Ahmet Celalettin Paşa’nın fikrine nazaran başka bir semere vermesinin de imkanı yoktur.

Abdülhamid, esasen memlekete bir parça hürriyet vermek niyetinde imiş. Gazetelerden sansürü kaldırmak gibi bazı serbestilere müsaade etmek ve ıslahat yapmak istiyormuş. Fakat bunu Avrupa’da çalışan bizlerin ve sizlerin ısrar ve talebi üzerine ve mücadelemizin bir semeresi olarak tatmin etmeği şan ve şerefile kabil-i tevfik görmüyor. Ahmet Celalettin Paşa diyor ki: “Şayet siz neşriyatı tatil eder ve İstanbul’a dönerseniz, Abdülhamid Efendimiz bir defa bütün menfileri affedecektir, ondan sonra da Türk matbuatına hürriyet verecektir. Ortalık sükunet bulduktan ve Genç Türk harekatı tamamile söndükten sonra da kendi arzusile Meşrutiyet’i ilan edecektir. Fakat siz Avrupa’da bulundukça ne menfiler affedilecek, ne de Meşrutiyet kazanılmış olacaktır. Bir çok Türk genci menfalarda mahvolmakta ve hapishanelerde çürümekte devam edecektir.

Binaenaleyh, geliniz benim sözümü dinleyiniz, altı yıllık bir intizar devresini kabul ediniz. Bu müddet zarfında Padişah’ın verdiği sözleri tutmadığı ve Meşrutiyet’i ilan etmediğini görürseniz, yine faaliyetinize devam edebilirsiniz.”

Evlatlar, ben Ahmet Celalettin Paşa’nın bu sözlerini işittikten sonra ateşten gömleği giymiş oldum. Çünkü burada bir dakika fazla durursam vatandaki ıstırapları da o kadar fazla devam edeceğini anlıyorum. Ben bu ıztırapların temadisine tahammül edemeyeceğim için en kısa bir zamanda memleketime avdet etmek istiyorum.

Murat Bey’in tamamile iğfal edildiğine delalet eden bu sözler Cenevre’de “Evlatlar!” diye hitap ettiği Türk Gençleri azasında pek fena, tesir husule getirmişti. Murat Bey’in o zamanlardaki halet-i ruhiyesi tahlil edilecek olursa, belki kendisini bu gafletinden dolayı affetmek kabil olabilirdi. Murat Bey’e son zamanlarda bir memleket hastalığı gelmişti, o derecede ki kendisini daima hasta zannediyor, memleketten her ne zaman bir mektup gelse çocuk gibi ağlamağa başlıyordu. Memleketine avdet ederse iyi olacağını zannediyordu.

Onun için Ahmet Celalettin Paşa ile konuştuktan sonra, mülakat esnasında söylenen sözlerden ziyade son aylardaki “daüssıla” hastalığı kendisinde büyük bir tehavvül husule getirmiş ve Cenevre’de biran bile fazla kalamayarak İstanbul’a dönmek için şiddetli bir arzu uyanmıştı. Cenevre’deki Türk gençleri de bunun farkına varmakla beraber Murat Bey’in Türkiye’ye avdetini hiçbir suretle kabul etmedikleri için kendisine demişlerdi ki:

“ – Murat Bey, Abdülhamid namına gelen Ahmet Celalettin Paşa sizin zayıf noktalarınızı bularak ona göre idare-i kelam etmiş. Sizi tamamile aldatmağa muvaffak olmuş, Abdülhamid’in mecbur olmadıkça Meşrutiyet’i ilan etmeyeceğini bütün Türk milleti bilirken sizin çocuk gibi buna inanmanıza şaşıyoruz.”

Fakat Murat Bey, söylenen bu sözleri hiç dinlemiyor ve İstanbul’a avdet etmek hususunda şiddetle ısrar eyliyordu. Münakaşa o kadar şiddet kespetmişti ki orada hazır bulunan gençlerden Doktor Akil Muhtar Bey cebinden tabancasını çıkararak Murat Bey’e demişti ki:

“ – Murat Bey, şayet siz İstanbul’a dönecek olursanız ben intihar ederim!”

Akil Muhtar Bey, bu sözleri Murat Bey’e gitmesile bütün hürriyet ve Meşrutiyet mücadelelerinin akamete uğrayacağından mütevellit bir yeis ve nevmidi ile söylemişti. Ve ondan sonra da intihar edeceğini zannederek fena halde korkmuş ve Akil Muhtar Bey’e;

– “Ne demek istiyorsunuz?” Diye telaşla sormuştu. Akil Muhtar Bey sözlerinin yanlış anlaşıldığını farkederek demişti ki:

– “Siz aramızda en ziyade tanınmış olan bir zatsınız. Siz İstanbul’a avdet ederseniz, istikbal için hiçbir ümidim kalmaz, onun için intihar ederim!”

Fakat bütün bu münakaşalar hiçbir fayda vermemişti. Cenevre’deki gençler Murat Bey’i İstanbul’a avdet etmek fikrinde vazgeçirmeğe muvaffak olamamışlardı. Murat Bey, daha o gün eşyasını toplamış, Cenevre’den kalkan ilk trene binerek Contrexeville’e giderek orada Ahmet Celalettin Paşa’ya mülakı olmuş ve O’nunla beraber İstanbul’a avdet etmişti.

Ahmet Celalettin Paşa, Murat Bey’le beraber hareket etmeden evvel Cenevre’de kalan gençlere Murat Bey vasıtasile yaptığı tebligatta neşriyatın altı ay için tatilini rica etmişti. Paşa, bu müddet zarfında Padişah nezdinde teşebbüsatta bulunacak ve Coutrexeville’de Murat Bey’e söylediği veçhile gazetelerde sansürün kaldırılmasını ve Meşrutiyet’in ilanını (!) temine çalışacaktı. Şayet bu altı ay zarfında bir şey yapılamaz, verilen vaatler yerine getirilmezse, neşriyata tekrar devam edilecekti.

Cenevre’de kalan gençler bu sözlerin tamamile kuru vaatlerden ibaret olduğunu ve onlara hiçbir kıymet verilemeyeceğini tamamile biliyorlardı. Fakat buna rağmen Murat Bey’in avdetinden sonra neşriyatı bir müddet için tatil etmeğe karar vermişlerdi. Çünkü memleket gençlerinin menfaatlardan, hapishanelerden kurtulmalarına hürriyetin teessüs etmesine mani olmak gibi bir mesuliyet altına girmek istememişlerdi. Fakat bu müddet geçtikten, istibdat idaresinin Murat Bey’i İstanbul’a çekmekten başka bir şey yapmadığı ve Abdülhamid’in verdiği vaatleri tutmadığı anlaşıldıktan sonra neşriyata tekrar başlanmıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!