PKK İnfazlar -27- Edip ve Elifin Akıl Almaz İnfazı
PKK İnfazlar -27- Edip ve Elifin Akıl Almaz İnfazı
DHP Üyesi Edip, Yakılarak, Elif İse Buharlaştırılarak İnfaz Edildi.
PKK’nın 1991’de Lübnan’daki örgüt kampında düzenlemiş olduğu “zindan konferansında” Abdullah Öcalan cezaevlerinden tahliye olarak kampa katılan örgüt mensuplarına Edip ve Elif adlı iki tane PKK’lıyı överek örnek gösteriyordu. “Edip ve Elif”i yıllarca cezaevinde yatan militanlarına “örnek devrimciler” olarak takdim ediyordu. Öcalan bunu niçin yapmıştı? Şunun için; Edip ve Elif cezaevlerinden tahliye olan militanları “legal mücadeleye önem vermemekle” “silahlı mücadeleyi tahliye etmekle” suçluyordu. Her biri 10 yıl cezaevinde yatan militanları “örgüte ayak uyduramamakla” suçluyordu. Öcalan da Edip ve Elif’le aynı fikirdeymiş gibi kendini gösteriyordu.
Ama işin gerçeği böyle değildi. Öcalan, her biri örgütün eski yöneticisi olan Apocular hareketini başlatan militanların kendisine ve örgüte yönelik muhalefetinden çekiniyordu. Çıkabilecek olan muhalefet hareketini ezmek için adına “zindan konferansı” dediği bu toplantıyı gerçekleştirdi. Zindan konferansının yapıldığı tarih başını Mehmet Şener’in çektiği bir grup PKK’lının Öcalan’a baş kaldırdığı ve otoritesini sarstığı bir süreçti. Bu kampa katılan militanlara bu toplantıyla gözdağı vermek istiyordu.
Zindan konferansı sonrasında Öcalan PKK’nın dışında Türkiye’de ayrı bir örgüt yapılanmasına gitti. Bir grup Türk kökenli militanı bir araya getirerek onlara “Devrimci Halk Partisi”ni kurdurdu. Kurulan partinin kurucuları arasında Edip ve Elif isimli militanlar da vardı. Öcalan tarafından örnek devrimciler olarak gösterilen Edip ve Elif örgütün talimatlarının dışında “Devrimci Halk Partisi” çalışmalarını sürdürünce “ajan” olarak ilan edilmiş İstanbul’da Mardinli bir tanıdıklarının evinde pusu kuran PKK’lı eski yol arkadaşları tarafından yapılan bir baskın sonucu yakalanmışlardı. Önce Karslı bir Azeri olan Edip başına bir çuval geçirilerek boğularak öldürüldü. Cesedi çuvalla İstanbul’un bir çöplüğüne kaldırılarak üzerine bir teneke benzin dökülerek yakıldı. Elif ise infaz timi tarafından Şam’a götürüldü. Daha sonra bilinmeyen bir yerde buharlaştırılarak yok edildi. Cesedine ulaşılamadı.
Edip ve Elif’in hikayesini eski PKK’lı Selim Çürükkaya şöyle anlatıyor:
1991 yılının son aylarında Mahsum Korkmaz akademisinde; “Türkiye Devrimci Halk Partisi” ile ilgili başlatılan çalışmaları hatırlıyorum. Ulu önderimiz bir toplantıda; “Türkiye’de devrimci mücadele bir türlü gelişmedi, yeni bir parti kurmak gerekiyor, bizim saflarımızda çok sayıda Türk var, gerekli desteği sunarız bir partiyi kursunlar. Parti için bir program gereklidir, ayrıca bazı broşürler hazırlanabilir. Broşür konuları; Türkiye’de silahlı mücadele sorunları, Türkiye solunun eleştirisi, Türk tarihi ve Kemalizm, Türkiye’de kişilik sorunları olabilir” dedi. Hemen ardından bu sorunları yazıp tartışabilen altı kişilik bir komisyon atadı. Bu komisyonda ben, Zehra, Laz Zeki, Mümin Akcakaya, Hasan Serik ve Bilge vardı. Ulu önderimiz tartışacağımız konularla ilgili gerekli perspektifleri verdikten sonra Laz Zeki’yi ayağa kaldırarak “Sen bir Mustafa Kemal olabilirsin” dediğinde, yüzü kızaran Zeki’ye arkadaşların çoğu güldü.
Biz talimatları aldıktan sonra Mahsum Korkmaz akademisinde revir olarak kullanılan binanın solunda bir çadır kurduk, adını da “Türkiye çadırı” koyarak çalışmalarımızı burada sürdürmeye başladık. Program taslağı üzerinde tartışmalar sürdürürken; Almanya’nın Düsseldorf kentinde tutuklu olan Türk asili Duran Kalkan, Mardin eyaletinde koordinatör olan Türk asili Edip ( Muharrem ) ve yardımcısı Elif’in de konuyla ilgili görüş ve önerilerini istedik. Bir müddet sonra Duran Kalkan’in görüş ve önerileri geldi. Bizim hazırladığımız programın gerisinde olmakla birlikte bazı önerilerinden yararlandık. Edip ile Elif, dikkat çekici bir tavır takındılar. Bize gönderdikleri bir notta “ Türkiye’nin kendisine göre koşulları vardır, PKK’yı orada taklit ederek devrim geliştirilemez. Eğer bir partinin kurulması gerekiyorsa; bu partiyi yıllardan beri Kürdistan ulusal saflarına katılıp enternasyonalist görevini yapan Türkiye devrimcileri tarafından kurulması gerekiyor. Parti bir seksiyon partisi olmamalı, bağımsız bir parti olmalı ve kimseden talimat almamalıdır,” deniyordu.
Ulu önderimiz bu notu okuyunca vahim bir durumun ortaya çıktığını değerlendirir, Edip ile Elif’i acil olarak akademiye çağırır. Ve ikisi aleyhine anti propaganda geliştirir. Bize anlattığına göre; ikisi kari koca hayati yasıyorlarmış, bölgede düşmanla ilişkili faaliyetler geliştirerek çok sayıda gerillayı kurşuna dizmişler.
Oysa ayni Edip ile Elif daha üç dört ay kadar önce zindan konferansına gönderdikleri bir mektupla, biz cezaevlerinden tahliye olanları Uruguay cezaevlerinden tahliye olan gerilla komutanlarına benzeterek; köse yazarları olmakla, legal faaliyetlere önem vermekle, silahlı mücadeleyi tasfiye etmekle suçlamışlardı. Bu mektubu iştahla bize okuyan ulu önderimiz Edip ile Elif´i örnek devrimciler olarak bize göstermişti. Dört ay öncesinin örnek devrimcileri “akademiye acil olarak gelin” talimatına uymayarak Mardin bölgesinden İstanbul’a geçerek Türkiye partisini kurma faaliyetlerini başlatınca hemen “Ajan” ilan edildiler. Bu durumu öğrendiğimde ilerde olabilecekleri biliyormuşum gibi, Türkiye çadırında komisyon çalışmalarımızı bitirdikten sonra sohbet arasında şunları anlatmıştım: “Zeki, Bakanımızın deyimiyle sen Mustafa Kemal’sin. Mümin zaten İsmet İnönü’ye benziyor. Hasan Kazım Karabekir, Zehra’da Halide Edip Adıvar olsun. Edip ile Elif’de Mustafa Suphi ile karısı konumuna düştüler. Türkiye’ye gittiğinizde ilk işiniz; Edip ile Elif’i boğmak, sonra bir Çerkez Ethem yaratmaktır”
Anlattıklarıma kahkahalarla gülüyorlardı. Mümin İsmet İnönü’ye benzetildiğine seviniyordu. Zehra ise Halide Edip Adıvar rolünü üstlenmek istemiyordu.
Türkiye partisi ile ilgili çalışmalarımızı, Şubat 1992 sonunda bitirdik. Zehra bir grupla birlikte ulu önderimizin talimatı üzerine Türkiye’ye gönderildi. Laz Zeki Türkiye çalışmaları yerine gerilla olarak Botan’a gitti. Daha sonra Botan’da ulu önderimizin talimatıyla tutuklanarak idamdan yargılandı. Anlaşılan Mustafa Kemalciliği kimseye kaptırmayan ulu önderimiz, Laz Zeki’ye Çerkez Ethem rolünü vermişti.
Edip ile Elif’in akıbetini çok sonradan Avrupa’da öğrenmiştim. 1974’lerden sonra henüz bir grup aşamasında Karslı bir Azeri olarak PKK’ye katılan Edip, 12 Eylül öncesi Kars’ta PKK bölge sorumluluğu yapmıştı. 12 Eylül darbesinden sonra Lübnan sahasına geçerek uzun süre burada eğitim görmüştü. 1984’te ulu önderimizin vekili ve Avrupa koordinatörü olarak Avrupa’ya gitmişti. Burada diğer Kürt gruplarına, içten ulu önderimize yönelik muhalefet geliştirenlere karşı terör estirmiş ve pek çok yurtsever ve devrimciyi ulu önderimizin talimatıyla katletmişti. Ulu önderimizin Avrupa’da ki kalıpçı anlayışlarının mimari olmuştu. Tüm bunlara rağmen Avrupa’da tutuklanan Edip, önce idam cezasına çarptırılarak ardından Yunanistan’a gönderilerek oradan da Mardin eyalet koordinatörlüğüne atandı. Türkiye partisi çalışmaları gündeme gelince Eskişehirli bir kasabın kızı olan Elif’le Türkiye partisi çalışmaları için İstanbul’a gidince ulu önderimiz, buna öfkelenerek Kemalist metotlarını devreye soktu. Artık Edip ile Elif nerede olurlarsa olsunlar halledilmeliydiler. İstanbul’da ulu önderimizin talimatlarını alanlar, faaliyete geçerek izini bulduktan sonra durumu ulu önderimize ilettiler, bir talimat üzerine “Topal Osman” 24 hazırlıklarını tamamladıktan sonra yanına bir kişiyi daha alarak İstanbul’da bir Mardinlinin evinde pusu kuruyor, gece karanlığı bastığında her şeyden habersiz Edip ile Elif pusu kurulan eve girip kapıyı kapatıyorlar, bu anda evde saklanmış kişiler, Edip’in basına bir un çuvalı geçirerek, çuvalda boğuyorlar! Böylece 70 yıl önce İstanbul’a parti kurmaya giden Mustafa Suphi, Mustafa Kemal’in emriyle Karadeniz’de boğdurulurken, Edip de ayni amaçla İstanbul’da ulu önderimizin emriyle bir çuvalda boğduruluyordu. Sıra cesedi imha etmeye geliyor, Edip’i boğanlar cesedi çuvalla İstanbul’un bir çöplüğüne kaldırarak üzerine bir teneke benzin dökerek yakıyorlar.
Ulu önderimize Edip’in yürüttüğü çalışmalar hakkındaki bilgiler gerekli olduğu için; Elif boğdurulmadan Şam’a götürüldü. Bilgiler aldıktan sonra “Af” edilerek, gözetim altında Türkiye faaliyetlerine gönderildi. Daha sonra bilinmeyen bir yerde, bilinmeyen metotlarla yok edildiğini tahmin ediyorum. Çünkü bu yok edilme “Polis Elif’i kaçırdı” biçiminde kullar arasında yansıtıldı ve Elif konusu da böyle kapatılmış oldu. Yirmi yıldır devrimci mücadelede yer alan Elif’in, ardından ne bir satırlık yazı nede bir açıklama yapıldı. Onlarda çoğumuz gibi bir frankeştayn yarattılar. Ve bu frankeştayn bu gün yaratıcılarını yiyerek biz geri kalanların içine korku salıyor!