Türk Solu Örgüt İçi İnfaz

Maocu Gruplardan Kardelen Hareketi ve Cezalandırmalara Tepkiler

Maocu Gruplardan Kardelen Hareketi ve Cezalandırmalara Tepkiler

TKP/ML DABK kanadının Kardelen Harekatı adı altında örgüt içindeki infazlarına geçmişte beraber oldukları aynı gelenekten geldikleri kendileri gibi Maocu olan TKP/ML Konferans kanadı ve TKP/ML (Birlik)’ten eleştiriler geldi. Her iki grupta Kardelen Harekatında infaz edilen Laz Nihat ve diğer örgüt mensuplarını çok iyi tanıyor ve biliyorlardı. İki grubunda DABK kanadının uygulamış olduğu KDH’ye yaklaşımları farklıydı. Konferans kanadının yayın organları “Özgür Gelecek Gazetesi” (1996 yazında çıkan sayıları) ve “Partizan Dergisi”nin Haziran 1997 tarihli 29. sayısında, DABK kanadına yönelik “zaman bizi haklı çıkarttı” yorumları yapılmaktaydı. Konferansçılar KDH Hareketinde infaz edilen “Laz Nihat” Kod adlı Enver Doğru’nun “1987 yılından itibaren parti yıkıcısı, darbeci ve tasfiyeci” olduğunu Nisan 1994’deki bölünmelerde de Laz Nihat’ın büyük rolü olduğunu DABK kanadını da Laz Nihat’tan dolayı geçmişte uyardıklarını ama dinlemedikleri yazıyordu.

Partizan Dergisindeki yorumlarda DABK tarafından “baş ajan” ilan edilip öldürülen Enver Doğru Nisan 1994’deki bölünmede ki tutumdan dolayı eleştirilirken, DABKçılar da “İbrahim Kaypakkaya’dan sonra en büyük önder” diyerek o dönemde ona sahip çıkmakla suçlanıyordu. İşte Konferans kanadının yayın organı Partizan Dergisinin Haziran 1997 tarihli 29. sayısında KDH ve baş ajan olmakla suçlanan Enver Doğru ile ilgili yorumun yapıldığı “Önyargılar, uydurmalar, çarpıtmalar ve sahte Maoculuk yenilgiye, açık yüreklilik, bilimse politik samimiyet ve Maoizm zafere götürür!” başlıklı yazıdan bir bölüm:

ÖG Karşı devrimci Hücrenin açığa çıkarılmasına hem seviniyor hem de sevinmiyor diyor. Ajanların ortaya çıkarılmasına sevindiğimiz doğrudur ve hatta şunu da samimiyetle ekleyelim ki sizden daha çok sevindik. Neden mi sevindik?onu da hemen söyleyelim; Karşı–devrimin, devrimciler saflarındaki faaliyetlerini aksatmak ve darbe vurmak bizi sevindirdi. Aynı zamanda ajanların baş aktörü Laz Nihat (Enver Doğru)’ın 1987’den beri damgasını vurduğu süreciniz parti yıkıcılığının, darbeci tasfiyeciliğin altında yatan nedenlerinin esasta ortaya çıkması ve herkes tarafından görünür duruma gelmesi bizi sevindirdi. Haliyle bu sürecinizi adam akıllı iyi değerlendirmek zorunda kalmamız gerekeceği, aksi halde başta tabanınızın hiç güveninin kalmayacağı, bu durumun hesabının verilmesi halinde insanların artık size güven duymayacağı, 87’den bugüne kadar özellikle ideolojik, siyasal, örgütsel ve pratik boyutuyla eleştirilerimizin bilimsel doğruluğunun her geçen gün daha iyi görüldüğü, bu gerçekler üzerine sürecinizi çok yönlü sorgulamak zorunda kalacağınızdan samimiyetle yaklaşılması halinde olumlu bir yönelim gösterileceğinden ve bunun da devrime ve sınıf mücadelesine yarar sağlamayacağından dolayı sevindik. Bu sıraladıklarımızın tersinin olması için biz hiçbir neden göremiyoruz. Ama, sayın kalemşorlarımız kendilerini çok zorlarlarsa belki bir şeyler bulabileceklerini umut edebiliriz. Biz onlara böyle bir beyhude çaba içerisinde olmamalarını tavsiye ediyoruz.

Baş ajanı hafif, sıradan gösterip kendi rollerini ve suçlarını hafifletmeye çalışıyor sayın kalemşorlar ve avaneleri. Böylece süreci sorgulamaktan, partiye verdikleri zararın hesabından, baş ajan Nihat’ın elinde oyuncak durumunda olmalarını sorgulamaktan kaçınmanın hesaplarını yapıyorlar. Böylece bu sorumluluktan kurtulacaklarını sanıyorlar ve hesaplarını bunun üzerine yapıyorlar. Ama, kurtulamazlar. Çünkü, hesap yanlış, bu yanlış hesap Bağdat’tan dönmese de “Munzur’un doruklarından” geri dönecek. Samimi ve sorgulayıcı olanlar bu hesabı irdeleyeceklerdir.

KDH dediğiniz ajan örgütlülüğünün başı Laz Nihat’ı öyle sıradan bir ajanmış gibi ele alıp, ajanlık boyutuyla yargılanıp işin içinden sıyrılma çabasıyla bir yere varamazsınız. İsterseniz geçmişini ana hatlarıyla biraz hatırlatalım, belki size faydası olur! Nihat; 87’de DABK’ın P’den ayrılmasından sonra giderek belirleyici duruma geldi. 87’de darbeci tasfiyeci bir kafayla P’den ayrılmışlardı. O ayrılıkla Nihat ileri sempatizandı (diğerlerinin çoğunluğu da öyleydi) Bu açıdan belki belirleyici durumda değildi ama, ayrılıktan sonra DABK MK’ya getirildiler. ‘87 ayrılığını P’ye dayatan başka bir gerilla birliği dışındaki bir P üyesi ve aday üyedir. Diğer bir gerilla birliğindekilerde birlikte hareket etti. Ayrılığa başvurduklarında iki PÜ, iki AÜ idi. Başta ayrılığı doğru görmeyen, konferans’a gidecek iki yedek delege de sonradan bu kervana katıldı. Böylece 4 PÜ, iki AÜ gerilla birliklerini peşine takarak P’yi tanımadı. Darbeci bir şekilde kendisini iradeye dayattı. Ayrılıkta saflarında doğru dürüst PÜ olmadığı için ileri sempatizan konumundaki Nihat, sempatizan durumundan MK üyeliğine ve sekreter yardımcılığına getirilmiştir. Bu şekilde MK’ya getirilen başka örnekler de vardır. O zaman üyelik müracaatı yok, bir parti organında onaylama yok, bir AÜ’lük süreci (yani deney süreci) yaşanmadan hayatında bir parti organına önderlik etme deneyimi olmadan bunlar MK üyeliğine getirilmişlerdir. İşte parti anlayışları, işte üye ve kadro anlayışları, işte P’nin sıradanlaştırılması, işte Menşevizm’in iliklerine işlemesi! Sözde partilerinin kaderini tayin eden şeylerde üye olmayan savaşçıların katılımının sağlanması (bunları başlı başına üzerinde durulması gereken anlayışlar olduğu ve bu yazımızın konusu olmadığı için geçiyoruz) ta başından beri başlıyor. Baş ajan Nihat MK’lerine getirilmesinden sonra giderek etkin olmaya başlamış, 88 sonrası ve 89’dan itibaren partilerinden belirleyici olmuştur. Ajanlık suçundan tutuklanana kadar da etki ve yetki bakımından esas belirleyici olanıydı. Dolayısıyla bugüne kadarki süreçlerine her açıdan damgasını vuruyordu.

Bugün Laz’a baş ajan demek zorunda kalanların gözünde İbrahim’den sonra TKP(ML)’yi TKP(ML) yapan, titretip kendine geçiren, TİKKO’yu gerçek işlevine kavuşturup savaştıran, bir önder idi. Bu tür belirlemeleri sadece sözde değil sayın kalemşorların belgelerinde bulmak hiç de zor değil. Daha da somutlaştırırsak: birlik döneminde alt konferans tutanaklarında bu tür belirlemeler Laz’ın yardakçıları tarafından bolca yapılmakta olduğu görülmektedir. Tartışma ve konuşmalarda bugünkü önderlerinin bir kısmının ağzından dökülüyordu bunlar. Diğer bir kısım önder de benzeri söylem ve nitelemelerin dile getirdiği ortam ve süreçleri iyi bilirler. Bu gün; TKP(ML) imzasını kullanan yapının başında bulunanların bir kısmı bu partide en son laf söylenecek, eleştirilecek kişi Nihat yoldaştır diyorlardı. Bu önderler kendilerini çok iyi bilirler.

Birlik sürecinde o alandaki alt konferansta ve 1. OPK’da Nihat ve düşüncesine yönelik her türlü eleştiride istisnasız DABK kesiminden gelenler kalkan oluyordu. Adeta bağırlarını açıp önce bize vurun diyorlardı. DABK döneminde de, birlik döneminde de, 1. OPK ve sonrasında da, 94 komplocu darbeci tasfiyede ve sonrasında da baş ajan Nihat’ın işaret parmağına göre hareket ediyorlardı. 94 darbesini Nihat dayattı. Bütün bunlar en iyi bir şekilde kalemşorlar ve işin başında olanlar biliyor. Nihat da özellikle Sİ’yi pohpohlayıp ikinci İbo diye ileri sürüyordu. Diğerlerinin çoğu da aşağı kalmadı. 94 darbe öncesi baş ajan Nihat, Sİ’yi de piyon olarak kullanarak hazırlık yaptı. Sonra da diğerlerini peşlerinden sürüklediler.

Baş ajan Nihat’a bu İK’dan sonra en büyük önder payesini verdireneydi? Onun nitelik ve yetenekleri değildi elbette. Teorik, ideolojik, siyasi, örgütsel yetenekleri, tahlilciliği, uzak görüşlülüğü vb. vb. de hiç değildi. Kişilik olarak lümpendi. Ama kurnazlığıyla, hotzotçuluğuyla, bağrıp–çağırıp dayatmasıyla diğerlerini peşinden götürüyordu. Hilelerle, şantajlarla diğerlerine boyun eğdiriyordu. Olduğu haliyle; ideolojik, siyasal, örgütsel, pratik çerçevesine belirliyor, altını doldurmayı diğerlerinden bazıları yapıyordu. Bunları bugünkü kalemşorlar ve önderleri çok iyi bilirler. Kurnazlıkla ve hotzotçu dayatmalarıyla da onları adeta sürü gibi güdüyordu. Böylece bir sürece damgasını vuruyordu, herhangi bir MK üyesi fonksiyonunda değildi. Bunlar inkar edilecek, görmezlikten gelinecek şeyler değildir.

Nihat’ı Nihat yapan sizlersiniz. Destekleyen, toz kondurmayan, yükselten ve parmak yörüngesinde hareket eden sizlersiniz. Ve bundan da öte tasfiyecilik konusunda çok başarılı örnekleriniz de vardır. Örgüt için örgüt oluştururken yetkili olduğunuz alanlarda Ali kıran baş kesen olurken branşınızda hiç de başarısız değildiniz. YD’de yapılanlar çarpıcı çok canlı örnektir. O nedenle olayı sadece Nihat’la ve onun tavırlarıyla açıklamak yetmez. Sizin rolünüzünde ayan beyan ortaya serilmesi gerekir. Sizler Nihat’ın damgasını vurduğu süreçte yaptıklarına ortaksınız. O halde hesabını da vermelisiniz. Kendinizi sorgulamalısınız.

Komplocu–darbeci tasfiyeyi nasıl dayattığı, başvurduğu, nasıl diğerlerini peşinden sürüklediği, nasıl iğrenç uydurmalara (ajan, kontra uçlar, mafyacı, katlar yatlar restoranlar vb.) olmadık yanlara başvurup, ölüm kararları, teslim ol çağrıları, her şeyine el koyma kararları vb. cunta generallerini andıran bir çok savaş kararlarının baş aktörü Laz’dı. Ancak bu kararı sadece o aldı diye geçiştiremezler, onun altında olanların da imzası vardır.

Konferans kanadı gibi TKP(ML) DABK’ı eleştiren TKP/ML (Birlik) grubunun suçlamalarına geçmeden evvel Birlik grubunu tanıyalım.

TKP/ML (Konferansçılar)’ın kanadından bir bölünme de 1995 yılının Haziran ayında yapılan KÖK (Konferans Örgütleme Toplantısı)’den sonra oldu. Ayrılan grup daha sonra “TKP/ML GÖK (Geçici Örgütlenme Komitesi)”adıyla yeni bir yapılanmaya gitti. Bu çevre 1996 yılının Mart ayında “Uzun Yürüyüş” dergisini çıkartarak legal faaliyetlerini bu dergi etrafında oluşturmaya çalıştı. TKP/ML’nin Konferans kanadı “Birlik” adıyla faaliyet gösteren çevreye karşı da geçmişte kendisinden ayrılanlara uyguladığı şiddeti uyguladı. Uzun Yürüyüş dergisinin düzenlemiş olduğu toplantılarını sabote etmeye çalıştı. 1976 yılından itibaren sol içerisinde en çok bölünen örgüt olan TKP/ML’nin son bölünmelerinde ayrılan gruplardan biri olan TKP/ML Birlik kanadı yine bir zamanlar birlikte aynı safları paylaştıkları TKP(ML) DABK kanadının KDH adı altında cezalandırmış olduğu örgüt mensuplarına yönelik şiddeti ve cezalandırma yöntemini yayın organları Uzun Yürüyüş dergisinde eleştirdiler. TKP/ML Birlik’in önde gelen isimlerinden “Ozan Veli” müstehar ismiyle bilinen “Resul Sarıgül” Uzun Yürüyüş dergisinin Eylül 1997 tarihli sayısının eki olarak çıkartılan “Kolektif”te “Kardelen Harekatı’nın Değerlendirmesi”ni yapıyor “Rüzgar ekenler fırtına biçtiler, fırtına ekerler ne biçecektir” diyordu. Resul Sarıgül 2003 yılının 26 Aralık’ında eşiyle birlikte gözaltına alındı. Eşi serbest kalırken Resul Sarıgül tutuklanarak Adana Cezaevine gönderildi.

Sarıgül “Kolektif”teki 27 sayfalık uzun yazısında TKP/ML DABK kanadını “devrimci harekete bağdaşmayan yöntemler” uygulamakla suçlarken yakından tanıdığı infaz edilen örgüt militanları hakkında çeşitli değerlendirmeler yapıyordu. Kolektif’de yer alan uzun yazının “KH ve Cezalandırmalar” iç başlıklı bir bölümü aynen şöyle;

Sınıfların mücadelesinin bir yansıması olarak şekillenen ve devrim ile karşı devrimin çok çeşitli mücadele alanları dahilinde devrim güçlerinin gayesi; devrimin önüne dikilen ve halka karşı gelişen tüm kurum ve kuruluşların işlemez hale getirilmesi, parçalanması ve yerine halkın kurumlarının inşa edilmesidir.

Devrimci kurumların işlemez hale gelmesi ve giderek mücadele alanlarının dışına düşmesi için egemen güçlerin de aynı gayeler güttüğü reddedilemez. Bu her iki karşıtlığın mücadelesinde, tarafların kendilerine özgü yol ve yöntemleri söz konusu olacaktır.

Devrimcilerin ve sosyalistlerin uğraşlarının özünde, karşı devrimin set oluşturan tüm kurum ve kuruluşlarını işlemez kılmak iken; bu uğraşımda; siyasi, ekonomik ve ideolojik tasfiyeyi esas edinir/edinecektir.

Karşı devrimcilere karşı yürütülen mücadelede; şiddetin gerekli olduğu yerde şiddeti uygulamaktan; genel bir insanlık ereğinden hareketle kaçınmayı doğru görmezken; teslim olan, pişmanlık gösteren ve düzelme umudu olanlar karşısında tek tip uygulamalara da girmez.

Bu konuda da oldukça titiz davranmak gerektiği kanısındayız.

Kardelen hareketini yürüten arkadaşların bu konuda titiz davranmadıklarını belirtmek durumundayız.

Suçlu olarak görülenlerin fiiliyatları yeteri bir incelikle ayrıştırılamamış, “işbirlikçi”, “işbirlikçi–ajan” denilerek bir kere böyle denildikten sonra da, tek karşılığı olan “ölüm”le cezalandırılmışlardır.

Bu nitelemelerin kendisinde de çeşitli karmaşaların ve yüklenen anlamlar noktasında muğlaklıkların taşıdığı görmezden gelinemez.

Mesela, NT için ajan derken; Atila Kamberoğlu, Bayram Kocabozdoğan, Hasan Batmaz, Birsen için işbirlikçi deniliyor. Yine Erdal Cort içinde ajan betimlemesi kullanılmıştır. Bunun özellikle mi böyle ayrıştırıldığını yada rastgele mi olduğunu yeterince anlayamamakla birlikte birincisinin daha büyük ihtimal dahilinde olduğunu sanıyoruz.

Bu durumda; ajan olma işbirlikçi olmanın dışına düşmüş olmaz. Her ajan bir işbirlikçidir. Zaten hangi düzeyde olursa olsun düşmana çalışmak bir işbirliği meselesidir.

Her işbirliği ajan olarak çalışmayı gerektirmeyebilirse de, her türden çalışma ve ajanlık sonuçta karşı devrim cephesiyle bir işbirliği doğuracaktır.

Kardelen hareketiyle birlikte ajan veya işbirlikçi olarak tespit edilenlerin hepsinin fiiliyatı bir ve aynı düzeyde olmadığı gibi, her birinin tavrı da aynı ölçütlerde gelişmemiştir.

Ölümle cezalandırılanlar arasında Hasan Geçgin ve Ayşe Eski’nin fiiliyatları –ki itiraf ve söylenenlerin tümü olduğu gibi kabul edilirse dahi– diğerlerinden oldukça farklıdır.

Bunların sorgu ve soruşturma evrelerindeki gelişme ve kendilerine yaklaşımları da dikkate alınarak, farklı cezalara tekabül eden suçlar mıdır, değil midir? Sorusunun net yanıtı verilmemiştir.

Bu konuda ayrımcı ve titiz davranıldığını da sanmıyoruz. Sonrası süreçte gelişen başka kimi olaylarda bu kanımızı güçlendirmektedir.

Gerek 1997’nin Temmuz’unda İstanbul’da işbirlikçi, gerekse de, gerilla bölgesinde ajan provokatör denilerek cezalandırılanların tarzında ve bahsettiğimiz noktalarda titiz davranılmasının gereği pek duyulmamıştır.

İstanbul’da Behzat ve Devrim’in cezalandırılmasında sorgulama dahi yapılmadığı gibi, bunlar hakkındaki, gerekçelerde devrimci kamuoyuna ve kitlelere sunulmamıştır.

Sadece ajan veya işbirlikçiydiler denilerek bir açıklama yeterli olmayacak ve bunun yaratacağı tahribatların da önüne geçilmeyecektir.

Ayrıca bunların ajanlığı veya işbirlikçiliğinin de yine kimi ajanların itiraflarına dayandığı durumda, sorgulamanın yapılması daha da kaçınılmaz bir gereklilik olur.

Her önüne gelenin ajandı diyerek birbirlerini öldürmesi, –hele ki bu konuda ciddi güvensizliklerin ve şaibelerin olduğu bu günün gerçeğinde– oldukça yanlış bir tutum olmaktadır. Kaldı ki bu şahısların ajan olduğu tartışmasız bir durumda olsa dahi yine de, sorgulanmaları mutlaka gözetilmeli, bu gerekler yerine getirmeden tekdüze bir yaklaşımı kabul görmek doğru değildir.

Ayrıca bu olay özgülünde de zamanında ve gerekli biçimde ayrıntılı açıklama yapılmamış olması, oluşan tahribatları büyütmüştür.

Bu noktada ÖDP’nin gösterdiği yaklaşımda eleştirilmelidir. Cezalandırılanlar kendi üyeleri de olsa, bu şahıslar hakkındaki gerekçeleri muhatap olanlardan isteme ve bunların yeterliliği, yetersizliği üzerine eleştiri ve değerlendirme hakkını kullanması yönünde tavır belirleyip, “şiddet nereden gelirse gelsin karşısındayız” yaklaşımıyla devrimci olmayan bir maceraya düşmüşlerdir. (Konumuzun bu yanı ayrı bir mesele olduğundan geçiyoruz)

Kardelen Hareketini yürüten arkadaşların devam eden icraatları içinde, yeni olan bir cezalandırma olayı daha var ve bu arkadaşların mantığını ortala koyma açısından önemli olduğu kadar; cezalandırılan Murat (Dursun Özhan) denilen şahısın, “ajan provokatör” olarak gösterilmesi; kesinkes inandırıcı değildir. Bu olayda iki kişinin cezalandırıldığı yazıyordu. Bu şahısların işlediği suçları, ilişkiler; ve icraatlarına dair her hangi bir açıklama da yapılmamıştır.

1994 ayrılığında bu kesimin karşısında yer alan Murat, son 1995 ayrılığında dönemin GÖK çıkışı yanında yer almış, NT’nin pusu kurup silahsızlandırdığı birliğin üyelerindendi. Bağımsız OPO ve GÖK gerillalarının birlikte hareket ettiği kışın baharında, bu kesimle yaşanan gergin ortamların birinde onlara gitmiştir.

Bu geçiş ve geçiş biçimi –çünkü Murat nöbette ve habersiz çekip gitmişti– bağımsız OPO ve GÖK tarafından oldukça yadırganmışken, Kardelen Hareketini yürüten arkadaşlar bu durumu ayakta alkışlamışlardı. (92 birlik öncesi dönemde ise aynı pozisyonda Konferansçı kanada gelen birisini geri isteyerek, ölümle cezalandırmışlardı.)

Şimdi bir köşeye ajan ve provokatördü yazısını iliştirip öldürüldü demek ikna edici ciddiyetten uzaktır. Uzun dönem birlikte faaliyet yürüttüğümüz bu insanın ajanlığına ihtimal veremiyoruz. Tüm karşı yorumlarımızı zorlamış olmamıza rağmen çıkış noktamız, bu arkadaşın karambole gittiği yönündedir. Olayın özellikle de ajan ve provokatör olarak gösterilmesi, özellikle provokatörlük yönü üzerine düşündürücü olmuştur. Yaşanıla gelen bir yığın uygunsuz durum karşısında eleştirel bir tutum izleyenlerin kolaydan bozguncu, provokatör gibi ithamlarla nitelendirilmesi geçmiş süreçlerde de yaşanılan durumlar olduğu gibi, bu günde aynı yaklaşımların sürdüğünü görüyoruz.

Geçmişte özellikle başını NT’nin çektiği ve onun belirleyiciliğinde sorunlara eleştirel yaklaşan bir çok unsurun “bozguncu, yıkıcı” vb ithamlarla yaftalandığını iyi biliyoruz.

Karşı Devrimci Hücrenin sınırlarının geniş oluşu ve bunların tümünün ayrımsız ölümle cezalandırılmaları veya cezalandırılacak olmaları, devrimci kamuoyunda ve kitleler nezdinde oluşan şüpheleri daha da büyütecektir. Üstelik bunların bir kısmının mantıki açıklamalarla ifadelendirilmesi bu zemini daha da güçlendirmektedir.

Ayrıca cezalandırılıp, haklarındaki iddialar ve işledikleri suçları kamuoyuna açılmamış olanlara dair açıklamaların yapılmasını bekliyoruz. Bu cezalandırılanların suçları kesin de olsa, halkın ve devrimci kamuoyunu bunları bilme hakkı olduğu unutulmamalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!